30 Aralık 2016 Cuma

DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ KARAÇAY DELEGESİ:



ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMLERİ KİTABI SAYFA 908.



Türk Milliyetçiliği ve toplum bilinci.



Yüce Türk milleti,Bir toplumu Millet yapan unsurlardan ilk öncelikli olugu tasa,da sevinç,te ve keder,de birlik olma
niteliği kazanmış olması dır.Osmanlı İmparatorluğu 1900 lü yıllardan başlayarak 1914-1915 yıllarına kadar geçen süre
içersinde Türklükten uzaklaşmış Türklüğü terk  ederek Araplaşmış Tır ve millet bilincinin yok olması vatan sevgisini
bayrak sevgisini de köreltmiştir.Ülkemiz Doğudan Batıya.Asyadan Avrupaya uzanmış açık bir ele benzer.Bu topraklar üzerinde
Milletimiz sürekli olarak Doğudan yani şarktan ,Batıdan,Kuzeyden,Güneyden gelen saldırılara maruz kalmış,bu saldırıları savmak
Sınırlarımızdan uzak tutmak uzaklarda karşılamak ve tutmak için yüz yıllardır büyük kahramanlıklarla Özverilere katlanmak
Zorunda kalmıştır.Daha çok büyük Tehlikelere göüs germek ,yenmek için zaman zaman daha olağan üstü özverileri üstlenmiştir
Bu durum ,bu toprakların,en eski çağlardan beri Dünyanın en işlek geçit yeri olduğundandır.Her büyük tehlikenin ,saldırının
Getirdiği sarsıntılar son 900.Yılda Anadolu ,da yeni bir Türk devletinin kurulması sonuçlanmıştır Batıdan gelen Haçlı orduları
milyonluk büyük tehlikeli akınları Anadolu Selçuklu Devleti,nin Doğudan  Moğolların getirdikleri yıkım.Osmanlı Devletinin
kurulmasını hazırlamıştır Batının en güçlü ve büyük tutkulu emperyalist devletlerinin(1918-1921)deki salşdırıları  ve getirdikleri
 sarsıntılar milletin tarihinde geçenlerden çokdaha büyüktür ve tehlikeli olmuştur.Bu da yeni Türk devletinin kurulması için
köklü bir neden olmuştur yeni Türk devleti bu saldırıları yenerek kuruldu.Biz bu zaferin başlangıcı olarak çanakkale savaşlarını
milat alırız Çanakkale savaşları Türklüğün ete kemiğe bürünmüş bir zaferidir Gazi Mustafa Kemal Atatürk

DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ KARAÇAY DELEGESİ:


Yüce Türk milleti Bugün cumhuriyeti Tartışıyor rejim değişikliğinden bahsediyoruz.Peki bu ülke naçluyuzsıl bu hale geldi diye
Düşünüyormuyuz bu hepimiz bu duruma gel mesinde hepimiz su Atatürkçüyüz diyoruz kaçkişi gerçekten Atatürk,ü tanıyor kaçkişi
Atatürk ve Türk devrimlerini okudu bizler şimdi feryad ediyoruz Cumhuriyet yok ediliyor diye zaman şimdi feryad etmek değil
zamanında feryad edecek zamanında kavgamızı yapacaktık ülkenin her kurumu her kuruluşu ele geçirildikten sonra değil şimdi
bakalım siyasete Chp bile Atatürk ün olduğu parti olmaktan çıkmış Atatürk,ü kendi siyasi görüşü için kulanıyor diğer partiler de
öyle şimdi biz Cumhuriyet elden gidiyor diye feryad ediyoruz bu günlere gelmemize sebepep hiçbir kurum ve kuruluş buna karşı
çıkmadı şimdi bizler Atatürk diyoruz Atatürk e ait herşey yok edilmeye başlandı herşey karma karışık insanlar ne olduğunu
bilmiyor ve birlik yok bereberlik yok ve herkes birbirine saldırıyor.Demokrasiye inanmış Toplumlarda milletin istemediği
hiçbir şeyi siyaset dayatamaz ve Demokrasilerde azınlık çoğunluk kavramı yoktur iktidar kendisine oy verini de vermeyeni
de kucaklar ve seslerine kulak verir ve onlara da danışır Hiçbir kimseye din dayatamaz insanların çocuklarını zorla ruhban
okuluna gönderemez isveçte yaşadığım için ancak ordan emsal gösteriyorum isveç te katolik protestan ortadoks diye ayrım
yapılmaz yapılamaz bizde sünni alevi şii diye insanlar ayrılır ve ayrı muamele görür ve buna ses çıkarmaz ve olağan karşılar
halbuki Toplum bizim dinimize karışma diye meshebimize karışma diye bir toplumsal tepki göstere bildikmi hayır işte geldiğimiz
bugünki durum bu ve herkes liderlik sevdasında halbuki lider olunmaz lider doğulur yani Türkün lider olarak doğma olayı Allah
vergisidir ve kulana bilme yeteneğide bizlere kalmıştır

29 Aralık 2016 Perşembe

DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ KARAÇAY DELEGESİ:



Yüce Türk milleti 15/07/206 Tarihinde ülkemizde bir isyan girişimi yapılmıştı bu 15 Temmuz ile ilgili Blogger de
bir yazı paylaşmıştım Tekrar yazma luzumunu hissettim.Adana,incirlik ortak savunma tesisleri Abd ve Türkiye tarafından
kulanılan bir askeri üstür Ordaki komuta kontrol abd nin elindedir.15 Temmuz da bombardımına katılan jetlere Adana incirlik
üssü Akaryakıt depo komutanlığı Tanker uçakları Tarafından yakıt ikmali yapıldığı Akp yandaşı gazetelerde yazıldı fotoğrafları
paylaşıldı yani Anlaşılıyorki bu isyan hareketi Abd Tarafından biliniyordu çünki O,incirlik üssünü çok iyi biliyorum orda
abd nin haberi olmadan kuş uçmaz sizce bu durum mantıklı geliyormu bence hayır şimdi madem abd bizi suriye de  yanlız bıraktı
ise bu ortak savunma tesisine neden elkonulmaz Abd den bu kadarmı korkuyoruz işte oyun ortada
DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ KARAÇAY DELEGESİ.




Yüce Türk milleti bundan Tam beşyıl önce yazdım abd ye güvenmeyin Ayı ile yatağa girilmez diye yazmıştım.
şimdi devlet yanlız bırakıldık diye feryad ediyordum yani Türkiye sıçrama taşı olarak kulanılıyor demiştim
Abd 1995 yılında Irak savaşından sonra askeri konseptini değiştirdir ve askeri stratejisini gayri nizami savaş
konseptine döndü yani bölgedki terör örgütlerini kulanarak Asker devreye girmeden savaş yürütüyor diye yıllardır
yazdım ve hala yazıyorum yani suriye de yanlız bırakıldık demek sadece gerçeğin tastikinden ibarettir yani fatura
Türk ordusuna ihale edilmiştir ve Türk ordusu suriye de yapa yanlızdır şimdi bukadar çok şehit vermemizin nedeni
budur.yani Türkiye müttefikleri tarafından aldatılmıştır nato gereğinin yapmamıştır yani Türkiye yapa yanlız kalmıştır
Abd nin kan gölüne çevirdiği coğrafya da yapa yanlız kalmıştır ve rusya ve irana a muhtaç olmuştur işte diplomasiden
anlamayan ütobik hayaller içinde koşmanın neticesi budur şimdi Türkiye güçlü bir devletim diyor ise Adana incirlik
ortak  savunma tesislerinden abd askeri varlığını kovmasıdır büyük devlet adamı büyük devlet böyle olunur.
ŚWIATOWY KONGRES TURECKA DELEGAT Karaçay.


Węgierski szlachetnego narodu tureckiego i naszych braci, Absolute bogactwo zaczyna się od węgierskiego zatrudnienia To dlatego nasi bracia do produkcji
Polityk powinien produkować dziewcząt w badaniu powinny być wykonane dla młodzieży i kobiet, poprzez zajęcie wszystkich segmentów społeczeństwa
Polityka ta musi być wykonana i powinna rozciągać przyjaźń z państwa i społeczeństwa tureckiego, tak że powinien dać nadzieję i zaufanie
Próba jobbikk będą zasilać sam i brakowało Turan braterstwo odbywa się z siłą natury

28 Aralık 2016 Çarşamba

DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ KARAÇAY DELEGELERİ:




Yüce Türk milleti Kafkaslada yanan Türklük Ateşi dalga dalga Avrupadaki kardeş soylu devletlerde yayılmakta dır Romanya,da
Bir Türk soylu hanımefendiyi Başbakan yaptık Macaristan,da Turan partisi 2.partidir ve devlet başkan yardımcısı turan partisindendir
Polanya,da Turan partisi ikinci partidir ve başkan yardımcısı turan partisindendir,Arjantinde gene öyle devlet başkan yardımcısı
Türk soylu bir hanımefendidir ülkemizde Türk düşmanlarına inat Türklük dalga dalga geliyor Bir Atatürkçü Türkçü olarak gurur
duyu yorum ve Artık hayal denilen Türk Ekonomik birliğine adım adım ulaşıyoruz Artık Atatürkün başlatmak istediği Türk asrı
başlamıştır ve artık Türk ortak pazarı kurma çabasıda hızla hedefe  doğru koşuyor bu tablo Türklük için büyük bir  gurur
kaynağıdır ve ben Türküm diyen herkesin gurur duyması gerekir bizler Polonya,dan Macaristan a macaristan dan Arjantin,e
bütün Turan partileri bakan ve millet vekilleri ile temastayız kafkasya da öyle.yani şuanda Türk asrı gerçek oluyor saygılar
DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ KARAÇAY DELEGELERİ

ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMLERİ KİTABI SAYFA 45.

ATATÜRK VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ GÖRÜŞÜ.14./6/1937.HATAYIN BAĞIMSIZ CUMHURİYET OLUŞUNDA YAPTIĞI KONUŞMA.


Türk milliyetçiliğinin ne olduğunu daha iyi anlamak için öncelikle millet kavramını çok iyi bilmek gerekir,çünki milliyetçilik
ilkemizin dayanağı millettir.Ohalde millet nedir?
Millet,bir toplum aşamasıdır.İnsanların oluşturduğutoplum,millet olma özelliklerini kazanıncaya kadar,bir çok aşamalardan geçerek
geçmiştir.Millet toplumun enson ulaşacağı bir aşamadır.İlk çağlarda toplumlar,millet olma nitelikleri kazan mamıştı.Birtoplum
millet olabilmesi ,birtakım koşullara bağlıdır.Uygarlık ilerledikçe bu koşullara bağlıdır ve bu koşullar oluştuğunda millet olma niteliği kazanır
Türkler ilk çağlarda,Milliyetçi bir Türklük bilinci yoktu daha çok soy guruplarına,kendi boylarına ve kabilelerine bağlı kalmışlardır Millet kavramını
7.ci yüz yıl başlarında  Göktürkler,,Budun sözcüğü  ile bilinçli  bir şekilde .Orhun yazıtlarında ölmezleştirmişlerdir.bu sözcük bilinçli olarak ortaya
ilk defa ortaya konmasıdır son derece önemlidir.Bir millet için şu birlikteliğe sahip olası gerekirAcılara birlikte üzülmek,
Aynı başarılara birlikte sevinmek Aynı tarih kölerinden gelmek ve aynı bağımsız yurta yaşamak.yaşadığımız yurdun maddi ve manevi değerlerine sahip olma sevincini
duyarrız Böylece millet Tarihin  akışı içinde oluştu gelişti.Bizler bu vatanda Asla geçici olmadık bu vatan 500.cü yıllardan
başlıyarak 600.cü  yıllara kadar Orta Asya,dan göçen Türk kavimlerinin geçiş ve molaverme yeri olmuştur ve 1071 den buyana
da kalıcı Türk yurdu olmuştur ve Anadolu  bundan öncede Türktü ve Türk olmaya devam edecektir ve büyük Türk birliği bu topraklardan doğacaktır
NEMUTLU TÜRKÜM DİYENE GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

DÜNYA TÜRKLERİ KONGRESİ KARAÇAY DELEGELERİ:



ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMLERİ KİTABI SAYFA 740:


ATATÜRKÜN GÖZÜNDEN LİDERLİK.


Yüce Türk milleti liderlik sonradan verilen bir yetenek değildir liderlik Allah vergisi dir yani doğuştan kazanılan bir olgudur
Hiçkimse sonradan lider ve kahraman olamaz.lider demek Topluma önder olmak demektir lider toplumu hareket ettiren dir lider
Milletine  doğruları söyleyen toplumu aldatmayan kişi liderdir.liderlik aldığın vazifeyi en iyi şekilde yapmaktır ve halkına
inanıp halkı ikana edebilmektir.Bizler Kurtuluş savaşımızı yaparken inançla imanla Türklüğümüzle yaptık ve Ruhumdaki Türkün
bağımsızlık ateşi ve özgürlük bilinci ve bu bilinç benim karekterim olmuştur biz bu bilinçle hertürlü yokluğa göüs gererek
kurtuluş savaşımızı yaptık yani bizler Oğuz lardan Atillalardan gelen soyumuzun devamı için mücadele verdik ve kazandık
Bizler devrimlerimizi yanlız ve yanlız Türkün yenilikçi ruhundan ve Türklüğümüzden güç alarak yaptık yani bu devrimlerin
dünya üzerinde ya<pılan devrimler ile hiçbir alakası yok tur bu devrimler Türk devrimleridir ve özünü Türklükten alır ve bu
Devrimler dünya Tarafından hayret ve gıpta ile izlenmektedir ve Tek gayemiz 500.cü yıllardan başlıyarak Türk yurdu olan Anadoluda
kalıcı olmak ve Türk milletini burada ölünceye kadar daim kılmaktır.NEMUTLU TÜRKÜM DİYENE.11-11-1926.ANKARA,TBMM.

27 Aralık 2016 Salı

ALEVİLER

Alevi kelimesinin dini bir tanım olarak anlamı Hz. Ali'ye intisabı olan (mensubiyet), Hz.Ali'ye bağlılığı olandır. Şia kelimesinden gelen Şii kelimesi de dini tanım olarak alevi kelimesiyle benzer anlamdadır. Şia'nın kelime anlamı "taraflılar", "yardımcılar"dır. Hz. Muhammed'in ölümünden sonra (632) ortaya çıkan hilafet meselesinde Hz. Ali'nin yanında yer alanlara, halifeliğin onun hakkı olduğunu savunanlara Şia'yı Ali denmiş, sonraları bu grup kısaca Şia olarak tanımlanmıştır. Bu grupta yer alanlara da Şia'dan olan anlamında Şii denilmiştir.

Bu tanımlardan anlaşılacağı üzere, şii ve alevi kelimeleri "Hz.Ali yandaşlığı", "Hz.Ali'ye bağlılık" bağlamında anlamdaştırlar.
Bu nedenle de, genel anlamda, her iki kelime de Hz.Ali ve onun soyuna bağlılığı, sevgi ve saygıyı esas alan bütün grupları kapsayan bir ekolü ifade eden ortak bir tanımdır.

Ancak,
Bu genel tanım içinde yer alan yol, tarikat, fırka ve mezhep gruplarının her biri oluştukları dönemin toplumsal, tarihi, siyasi şartlarına bağlı olarak, birçok kabulleri ve inanç yapıları itibariyle farklıdırlar. Dolayısıyla bunların her birini ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.
Bugün, Caferi mezhebini benimseyen İran Şiiliği'nin, Ağa Han ve sonrasında Kerim Han'ın lideri olduğu Ismailiyye Batıniliği'nin, Nusayri Aleviliği'nin (Hatay ve civarı) Ehli Beyt* sevgisi ve imam inancı*' dışında hemen hiçbir benzerlikleri yoktur.

* Ehl-i Beyt: 

Alevilere göre Hz.Muhammed'in ev halkı; Hz.Muhammed, Hz.Ali, karısı Fatıma, oğullan Hasan ve Hüseyin.

* İmam: 

Alevilerin, her türlü kusur ve günahtan arınmış, Kur'an'ın öz anlamını bilen ulu kişiler olarak benimsedikleri, Hz.Ali, oğullan Hasan ve Hüseyin ile onların soyundan gelen dini önderler.

Bu kitabın konusu olan Anadolu Aleviliği ise, yukarıda sayılan ve tarihte var olmuş bütün Şii, batini* inançlardan büsbütün farklı, Oğuz Türklerinin Anadolu'da geliştirip biçimlendirdiği bütünüyle kendine özgü bir İslam yorumudur.

12. yüzyıldan 16. yüzyıl başlarına kadar Anadolu'da gelişip, kurumsallaşan ve özellikle kırsal kesimde yaygınlaşan Anadolu aleviliği, Oğuz Türkleri'nin Orta Asya kökenli inanç ve kültür değerlerine, kendi sosyal şartlarına ve yaşam tarzına bağlı olarak gelişip biçimlenmiş, 12. ve 13. yüzyıllarda Anadolu'da İslam aydınlamasına damgasını vurmuş Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli* gibi Türkmen bilgelerin öğretilerinden büyük ölçüde etkilenmiş bütünüyle kendine özgü bir inanç,bir kültür, bir felsefedir.

Bu nedenledir ki, Anadolu Alevileri tarihte, alevi olarak değil, Kızılbaş* olarak adlandırılmışlardır. Kızılbaş kelimesi Anadolu aleviliğinin özgünlüğünü ve Türklüğünü vurgulayan anlamlı bir tanımdır.

Türkiye'deki Alevi Gruplar

Türkiye'deki Aleviler, Anadolu Alevileri ve Nusayriler olarak başlıca 2 grupta toplanabilir. İran Şiiliği'ni benimseyen Türkmen Azerileri ise ayrı bir grup olarak değerlendirmek gerekir.

* Batıni: Alevi anlayışına göre İslamın öz anlamını, Kur'an'ın lafzi (zahiri) olmayan iç (batın) anlamım esas alan.
* Hacı Bektaş Veli: Alevilerce bir alevi ulusu ve Bektaşiliğin kurucusu olarak kabul edilir.
* Kızılbaş: Anadolu Alevileri başlarına Türkmenlerin simgesel giysisi olan kırmızı börk giydikleri için tarihte bu isimle anılmışlardır.

1. Anadolu Alevileri

Nüfusları, bugün, 12 milyon civarında olan Anadolu Alevilerinin yaklaşık 10.5 milyonu kendilerini Türkmen, 1 milyonu Kürt (Kırmanç), 500.000'i Zaza olarak tanımlar.
Bütün dünyada Oğuzlar konusunda en büyük otorite olarak kabul edilen Prof. Dr. Faruk Sümer'in Safevi Devleti'nin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkleri'nin Rolü isimli kitabı (Türk Tarih Kurumu, 1992) Türkmen Alevilerin soy kütüğü niteliğindedir. Bu kitaptaki bilgilerden, bugün Anadolu'nun çeşitli yörelerinde yaşayan Alevilerin, hangi Oğuz boyundan, oymağından geldiklerini dahi tespit etmek mümkündür.

Bilindiği üzere, bir Türk devleti olan İran Safevi Devleti'nin kurucularının tamamı, Türk Safevi soyundan Şah İsmail'i İran tahtına oturtan (1501) ve bu devleti 100 yılı aşkın bir süre yöneten Alevi Anadolu Türkmenleri'dir.
Kendilerini Zaza ve Kürt (Kırmanç) olarak tanımlayan alevilerin de asli kimlikleri itibariyle Türkmen oldukları araştırma ve belgelerle açık olarak ortaya konulmuş bir gerçektir.

Bu gruplar, Selçuklular dönemindeki alevi Babai İsyanı sonrasında (1240) Devlet taramadan dışlanan, Osmanlılar döneminde ise ağır baskılar karşısında, varlıklarını koruyabilmek için Kürtlerin ve Zazaların yoğun olduğu, ulaşılması zor, sarp, dağlık bölgelere çekilen, buralarda kimlik değişimine uğrayan Alevi Türkmenler'dir.
Bu kimlik değişiminde belirleyici etmen kültür ve yaşam tarzı olmuş, Alevilerin grup dışı evliliğe kapalı bir toplum olmaları ve Alevi Sünni karşıtlığı gibi nedenlerle, bu Türkmenler, o tarihlerde yaklaşık 600-700 yıldan beri Sünni olan Kürt ve Zazalarla evlilik bağı kurmayarak ırki niteliklerini büyük ölçüde korumuşlardır.

Bugün bile, alevi Kürtlerin ve alevi Zazaların ibadet dilleri, bu toplulukları oluşturan aşiretlerin isimlerinin büyük çoğunluğu, bu toplulukların yaşadığı bölgelerdeki coğrafya ve yerleşim birimlerinin özgün isimleri Türkçedir.

Kendisi alevi ve Zaza olan, 30'u aşkın eseri içinde alevilik ve aleviler üzerine çok sayıda kitabı bulunan araştırmacı yazar Cemal Şener, Alevilerin Etnik Kimliği isimli kitabında Alevi Zazaların ve alevi Kürtlerin asli kökenleri itibariyle Türk olduğunu açık olarak belgelerle ortaya koymuştur.

Cemal Şener gibi bir çok alevi araştırmacı, yerli ve yabancı bilimadamı da alevi Zazaların ve alevi Kürtlerin aslen Türk olduklarım tespit etmişlerdir. Bu gerçek Osmanlı arşiv belgeleriyle de doğrulanmaktadır.

Kaynakça
Kitap: TÜRKİYE'NİN ETNİK YAPISI
Yazar: Ali Tayyar Önder
Kullanıcı avatarı
TurkmenCopur
Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı
 
Mesajlar: 13980
Kayıt: 29 Eki 2010, 17:26

Re: ALEVİLER'İN SOYU ÖZ VE ÖZ TÜRK'TÜR, DİNİ ÖZ VE ÖZ İSLAM'

Mesajgönderen TurkmenCopur » 27 Ara 2010, 02:41
2. Nusayriler

Nusayriler, Hatay il merkezi, Samandağ ve kısmen Adana, Mersin, Tarsus ve İskenderun'da yaşayan bir topluluktur. Nüfusları yaklaşık olarak 350.000'dir.
Nusayri aleviliği gerek ibadet esasları gerekse inanç yapısı ve de gerekse gelenekleri itibariyle Anadolu aleviliğinden çok farklıdır.
Mezhebin kurucusu, Alevilerin 11.İmamı Hasan'ul Askeri'nin öğrencisi Muhammed bin Nusayr'dır (ölm. 873). Mezhebi sistemleştirip yayan ise Hüseyin bin Hamdan kabul edilir. Nusayriler Suriye nüfusunun yaklaşık %15'ini oluşturur. Ayrıca, Lübnan'da da Nusayri bir grup mevcuttur. Nusayriliğin çıkış merkezi Irak'tır.
Türkiye'de Nusayrilerin büyük çoğunluğu kendini Arap olarak tanımlar. Bir kısmı ise kendini Horasan Türkmeni, bir kısmı da Eti Türkü olarak görür.
Esasen, Türkiye Nusayrileri'nin büyük çoğunluğu asli kökenleri itibariyle Türkmendirler. Bu, birçok yerli ve yabancı bilim adamı tarafından Halep Salnameleri'ne Antakya Kilisesi kayıtlarına, Mesudi, Taberi, İbn-i Havkal, İbn-i Batuta, Tarsusi gibi Arap tarihçilerinin eserlerine, Selçuklu ve Bizans kaynaklarına, antropolojik verilere dayalı olarak tespit edilmiş bir gerçektir.

Ancak, Irak ve Suriye'de anadillerini unutmuş, sonradan Abbasiler tarafından Bizans'a karşı bir güç olarak Anadolu'ya yerleştirilmiş olan Nusayrileri çevre halk ve Devlet Arap olarak görmüş, aslen Horasan Türkmeni bu topluluğu adeta Araplığa itmiştir. Bu yanlış bugün de devam etmektedir.

3. Şiiler (Caferi)

Nüfusları yaklaşık olarak 300.000 civarında tahmin edilen, çoğunluk olarak Kars, Iğdır, Ardahan ve İstanbul'da yaşayan Şiilerin tamamı Azeri Türkü'dürler. Ayrıca, basında yer alan bilgilere göre Türkiye'de, İran rejiminin baskısından kaçarak Türkiye'ye sığınmış olan ya da kaçak işçi olarak çalışan, ancak Türk vatandaşı olmayan yaklaşık 500.000 Şii Azeri Türkü mevcuttur.
Daha önce de belirtildiği gibi, Caferi mezhebini benimseyen İran Şiiliği ile Anadolu Aleviliği arasında Ehl-i Beyt sevgisi ve imam inancı dışında hemen hiçbir ortak yan yoktur. Hatta, ibadet ve İslam anlayışı itibariyle bu iki mezhep birçok temel kabulleri itibariyle karşıttırlar.

4. Türkiye dışında var olan Alevilik ve Bektaşilik bu yörelere özellikle Balkanlara Anadolu'dan yayılmıştır. 

Anadolu'da Aleviler, yerel olarak Abdal, Sıraç, Çepni, Tahtacı, Yörük, Yerli, Türkmen gibi isimlerle de tanımlanırlar.

Sonuç olarak:

Anadolu Aleviliği, Oğuz Türkleri'nin Anadolu'da geliştirip biçimlendirdiği bütünüyle kendine özgü, Ehl-i Beyt sevgisi ve imam inancı dışında diğer Şii, batini ya da alevi olarak tanımlanan inançlardan farklı bir İslami yorumdur ve Anadolu Alevileri 700 yılı aşkın bir süre grup dışı evliliği kapalı yaşamış bir toplum olarak ırki niteliklerini en iyi şekilde korumuş Anadolu'daki en saf Türk unsurdur.
Bu nedenle de, Anadolu Alevilerini Türklük dışında başka bir etnik kimlikle tanımlamak mümkün değildir.
Kullanıcı avatarı
TurkmenCopur
Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı
 
Mesajlar: 13980
Kayıt: 29 Eki 2010, 17:26

Re: ALEVİLER'İN SOYU ÖZ VE ÖZ Türk'TÜR, DİNİ ÖZ VE ÖZ İSLAM'

Mesajgönderen TurkmenCopur » 27 Ara 2010, 02:45
Alevilik, Bektaşilik, Caferilik, Yesevilik

Günümüz Türkiye'sinde Alevilik, Bektaşilik ayırımı yoktur. Bilinen süreç içinde Alevi, Bektaşi tanımlarında küçük "ayrıntılar" söz konusu edilmiştir. Bugün Aleviler dini önderler olarak üç gruba bağlıdır; Seyyidler-Şerifler, Çelebiler, Dedebabalar. Daha yaygın olan Çelebilerdir. Bu ayırımlar dedelerin soy kütüğüyle ilgilidir. Seyyid ve Şerifler -bir şekilde-soylarını Hz. Ali'ye, Çelebiler ve Dedebabalar Hacı Bektaş Veli'ye bağlarlar. Dedebabalar küçük bir gruptur. Dedebaba "bektaşilerinde" müsahip tutma yoktur. Entellektüel kesim, araştırmacılar arasındaki Hacı Bektaş'ın Sünniliği tartışması halkı hiç ilgilendirmez.

Hoca Ahmet Yesevi (öl. 1167) Doğu Türkistanlı bir Türkmendir. Döneminde ünü Horasanı sarmış, taşarak Anadolu'ya ulaşmıştır. Anadolu'nun Türkleştirilmesinde, gönderdiği yüzlerce alperenle efsaneleşmiştir. Yesevi'nin kendine atfedilen eserini ve eğitimini göz önüne alan araştırmacılar onun Sünni olduğunu savunurlar.
Hacı Bektaş ve Ahmet Yesevi Sünni ya da değildirler -bu kitabın konusu dışındadır- ancak bilinen odur ki, her ikisi de Türkmendir, düşüncelerini engin bir "hoşgörü" temellendirir ve de Türkmen töresine, geleneğine, yaşam tarzına uygun dini anlayışa sahiptirler ve de Anadolu Aleviliği'nin oluşumunda uygun ortam yarattıklarından kuşku duyulmaz.

Aleviler A. Yesevi'yi sever, sayar, ulularlar. Ancak Yesevilik diye bir Alevi kolu yoktur.
Hacı Bektaş Veli Alevilerce bir Alevi ulusu ve Bektaşiliğin kurucusu olarak kabul edilir.
Caferilik, kendi yorumu temelinde, Kur'an'daki farz kılman ibadetlerin eksiksiz yerine getirilmesini, Kur'an'daki emir ve yasaklara tam olarak uyulmasını zorunlu gören Şii bir mezheptir. İsmini 6. imam Cafer'üs Sadık'tan alır. Ancak mezhebin kurucusunun Cafer'üs Sadık olduğu tartışmalıdır. İran Şiiliği Caferi'dir.
Anadolu Alevileri de Cafer'üs Sadık'ı imam olarak benimser, ona büyük sevgi ve saygı duyarlar. Buyruk ve Hüsniye Anadolu Alevileri için adeta kutsal kitaplardır. Buyruk'un İmam Cafer'e ait olduğu tartışmalı olup, esasen, Alevi erkannamelerinden oluştuğu düşünülür.
Anadolu Alevileri'nin bir kısmı, Caferi mezhebinin ismini Cafer'üs Sadık'tan almış olması nedeniyle, kendilerinin de Caferi olduklarını sanmışlardır. Ancak, İran'da Humeyni devriminden sonraki uygulamalar karşısında kendilerinin Caferi olmadıklarını kavramışlardır.
Anadolu Alevileri (çok küçük istisnai bir grup dışında) Caferi mezhebinin yerine getirilmesini mutlak bir zorunluluk olarak gördüğü namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetleri yapmazlar. Caferiliğin her Müslüman için uyulması zorunlu bir emir olarak gördüğü tesettürü (örtünme) benimsemezler, içkiyi haram saymazlar, haremlik selamlık ayrımı yapmazlar, Caferilerin aksine kadın ve erkeği her alanda eşit görürler.
Sonuç olarak Anadolu Alevileri Caferi değildirler.

Anadolu Aleviliğinin İnanç Yapısı

Anadolu Aleviliği; Kur'an'ı Kitap, Hz. Muhammed'i Peygamber olarak tanıyan, imam inancına ve Ehl-i Beyt sevgisine dayalı İslami bir inançtır.
Ehl-i Beyt'in sözlük anlamı "ev halkıdır." Aleviler için Ehl-i Beyt; Hz. Muhammed, Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir. Hz. Ali, Hz. Muhammed'in amcasının oğlu ve damadıdır. Fatıma kızıdır. Hasan, Hüseyin ise torunlarıdır.

Hz. Muhammed'in başka kızları da vardır. Kızlarından Rukiye Hz. Osman'la evlenmiştir. Dolayısıyla Hz. Osman da Hz. Ali gibi Hz. Peygamberin damadıdır. Hz. Muhammed'in eşlerinden biri olan Hafsa ise Hz. Örneğin kız kardeşidir. Hz. Ali'nin oğullarından başka, kızları da vardır. Hz. Fatıma'dan sonraki eşlerinden de çok sayıda çocuk sahibi olmuştur.

Ancak, Aleviler Hz. Muhammed'in eşlerini, Fatıma dışındaki diğer kızlarını, Hz. Ali'nin sonraki eşlerini ve çocuklarını "hane halkı"ndan saymazlar.
Aleviler için Ehl-i Beyt başta sayılan 5 kişidir.

Anadolu Aleviliği 12 imam benimser. İmam, Alevilerce tüm yanlışlardan, kusurlardan, günahlardan arınmış, Kur'an'ın öz, iç manasını, batınını bilen bilge kişi, toplumun dini önderidir. İlk imam Hz. Ali'dir. Diğer imamlar Hz. Ali'nin Fatıma'dan doğma çocukları Hasan ve Hüseyin ve onların soyundan gelen kişilerdir. 12 imam sırasıyla Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynelabidin, M.Bakır, Cafer'üs Sadık, Musa'l Kazım Musa'r Rıza, Takiyy'il Cevat, M. Nakiyy'il Hadi, Hasan'ul Askeri ve Muhammed Mehdi'dir.
12'nci imam Mehdi'nin çocuk yaşta kaybolduğuna, halen yaşadığına, bir gün dönerek zulme son vereceğine inanılır. Soyut olarak Mehdi çok büyük acılar yaşamış Alevi toplumunun özlem ve umudu, Aleviliği diri tutan simgesidir.

Aleviler -küçük bir grup dışında- namaz kılmaz, hacca gitmez, zekat vermez, oruç tutmazlar. 12 günlük Muharrem oruçları vardır. İçki Alevilerce haram kabul edilmez. Dini törenleri Cem denilen yılda birkaç kez yapılan ayinlerdir. Cem sadece bir toplu ibadet şekli olmayıp, suçluların toplumca yargılandığı bir meclistir. Cemde yöreye bağlı olarak içki de "dolu" olarak sunulabilir. Dolu eski Türklerde kurban, saçı anlamı da taşır. Dini törenin gerektirdiği bir inanç yudumudur.

Aleviler batınidir. Kendi ifadeleriyle, Kuran'ın öz, içsel anlamını benimserler. Ancak Anadolu Aleviliğinin batıniliğini tarih içindeki diğer "fırkaların", örneğin İsmailiyye batıniliğiyle özdeşleştirmemek gerekir. Batıniliği Kur'an'ın bir lafzi, dış, zahiri, bir de iç, öz, batini anlamı olduğu anlayışı temellendirir. Batın bilgisine herkes ulaşamaz. Batıni inancına göre namaz, hac, zekat, oruç gibi ibadetler zahiri anlam taşır, önemli olan batıni manadır, özdür.

Alevi inancına göre inancın 4 kapısı 10'ardan 40 makamı vardır. Kapılar Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikattir. Şeriat kapısında 10 makamla ifade edilen iman, ilim, ibadetler, haramdan sakınmak, şefkat, temizlik vb. kavramlardır. Aleviler kendilerinin şeriat kapısını, "ibadet makamlarını" astıklarına inanırlar ve bu nedenle namaz, oruç, zekat, hacca önem vermezler.

Tarikat kapısının ifade ettiği anlam özetle; talip ve mürit, saygılı olmak, nefsine hakim, toplumda saygın kişi, aşk, şevk ve fakirlik üzere umutlu olmaktır.
Marifet kapısının ifade ettiği anlam edep, sabır, yetinmek, cömertlik, utanmak, tevazu, bilim, kendini bilmek olarak özetlenebilir.
Hakikat kapısı ise alçak gönüllülük, ırk, millet ayırımı yapmamak, güvenen ve güvenilir olmak, razı olmak, coşku, Allah'a yakarış, giz içinde olmaktır.
Alevilerin dini önderleri dedeleridir. Dedelik soydan gelir. Dedeler yılın belirli zamanlarında köy köy, kent kent dolaşarak cem ayinlerini yönetirler. Türkiye'deki dedelerin bir bölümü Ali soyundan kabul edilir. Bir bölümü ise Hacı Bektaş soyundan gelen Çelebilerdir. Bu kol daha çok yaygındır. Bir de Dedebabalar vardır.
Topluluklarda dini öğreten, dedeyi temsil eden "rehberler" vardır.

Alevilikte en önemli kurum dünya ahiret kardeşliği anlamındaki "musahipliktir". Genç evli iki aile birbirlerini Cem töreninde "müsahip" tutarlar. Bu çiftler iyi kötü günlerinde her şeylerini paylaşmakla yükümlüdürler. Müsahiplerin çocukları birbiriyle evlenemezler. Ayrıca müsahipler birbirlerinin davranışlarından topluma karşı sorumludurlar, gerekirse bu konuda yargılanabilirler. Müsahip, Alevi toplumunda dayanışmayı pekiştirme amacı da taşır. Müsahiplik esasen Müslümanların Mekke'den Medine'ye hicretinde geliştirilen "kardeşlik" kurumunun geliştirilmiş şeklidir. Hz. Muhammed "kardeşlik" olarak Ali'yi seçmiştir.
Alevi olmayan aileden gelen Alevi olamaz. Grup dışı evliliğe izin verilmediği için Aleviler soy arılığını en iyi korumuş Türkmen topluluktur.
Alevi felsefesi insan merkezlidir. İnsan alemi temsil eder. İnsan en yüce varlıktır. İnsan gönlü Tanrı evidir, Kabe'dir. Gönül kırmak en büyük günahtır. Alevi inancının en özlü ifadesi "kendini bilen, Rabbini bilir" ilkesidir.

Aleviliği diğer inanç gruplarından ayıran bir özelliği kadına verilen değerdir. Kadm toplumda eşit ve saygın bir öğedir. Dini törene (Cem) katılır. Toplumun saydığı, olgun, yaşlı kadınlardan biri ayinde dini lider olan "dede"nin yanında oturur. Çok eşlilik yoktur. Kadın toplumsal yaşamın her alanında erkekle eşit söz hakkına sahiptir.
Alevi felsefesinde insan alemin özüdür. Özetidir. İnsan en değerli varlıktır, insan gönlü kutsaldır. İmam Caferin tanımıyla "İnsanın biçimi Allah'ın halketme, yaratma gücünü dışa vurduğu en üstün tanıklıktır. İnsan, Allah'ın kudret eli ile kaleme aldığı kitaptır. Hikmet ile bina ettiği mabeddir. Bütün kainattaki suretlerin bir araya getirilişitir." Dolayısıyla "kendini bilen, Rabbini bilir."

Alevi "ahlakı"nin temeli Kur'an'saldır. Malın, neslin, canın korunması esastır. "Eline, beline, diline" sahip olmak öz deyişiyle özetlenen Alevi ahlakı "düşkünlük" kurumunu yaratmıştır. "Düşkünlük" genel anlamıyla bir hukuk anlayışıdır. Alevilikte suçlular Cem ayininde toplumca yargılanırlar. Cezalar halini. düzeltmeye zorlayıcı niteliktedir.. Namus konusu dışında Alüm cezası enderdir. Bir Alevinin "düşkün" ilan edilmesi, onun ahlakını düzeltinceye kadar, toplumca dışlanması demektir. 

Bu: 

süreli olarak selamın, alış verişin, ziyaretin kesilmesi olabileceği gibi, toplum dışına sürgün de olabilir. Bazı durumlarda para cezasıyla yetinilebilir. En büyük suçlar insan öldürmek, zina ve yoldan çıkmaktır. Kul hakkı mutlaka tazmin ettirilir.
Alevilikte "takiyye," gizlilik esastır, inancını gizleme asırlarca tehdit ve zulüm altında, azınlık olarak yaşamış olmanın geliştirdiği bir anlayıştır. Günümüzde "gizlilik" kalkmıştır.

Alevilerde bir de "tevella", "teberra" anlayışı mevcuttur. Tevella, Ehl-i Beyti sevenleri, Aleviliğe yardımcı olanları sevip sayma, "teberra" ise bunun aksidir. Hilafet çekişmesinde Ali'nin hakkını yediklerine inanılan Ömer, Ebubekir, Osman, Muaviye, İmam Hüseyini kerbelada işkenceyle katleden Yezid "teberra" edilirler.
Aleviler için Türklerin milli enstrümanı olan "bağlama" kutsaldır. Müzik -halk müziği- Alevi yaşamının, "bağlama" dini törenlerin vazgeçilmez parçalarıdır. Bağlamasız cem yapılamaz. Öyle ki bağlama Alevi için "telli Kur'an"dır. Bağlama Alevilerin Türklüklerinin de bir kanıtıdır.
Bazı araştırmacılar "bağlamayı" bir Anadolu Hitit enstrümanı olarak göstermeye çalışırlar. Oysa bağlama Türklerin Orta Asya'dan getirdikleri milli bir sazdır. Bugün; Kırgızların, Özbeklerin, Kazakların, Doğu Türkistanlıların elinden düşmeyen sazın Orta-Asya menşeini inkar edebilmek için, tüm bu ulusların M.Ö. 2000 yılında Anadolu'ya gelip, Hititlerden onu yapmayı ve çalmayı öğrenip sonra tekrar anayurtlarına dönmüş olmalarını hayal etmek gerekir.

Aleviliğin Temeli İslamdır

Aleviliği tanımlarken düşülen en büyük yanlışlardan biri onun İslam-Şamanizm-Hıristiyanlık-Yunan felsefesi, Zerdüştlük, Maniizm gibi inançların karışımı olduğu şeklindeki yaklaşımlardır.
Aleviliğin temeli İslamdır.

Aleviliğin 4 "kapı" kavramanın Yunan düşüncesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu kavram tamamıyla İslam tasavvufundan gelmektedir. Anadolu Aleviliği tasavvufun büyük dahisi Mevlana döneminin (13. yy.) ürünüdür. Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre çağıdır o dönem. Alevi inancını etkileyen düşüncenin en başında İslami temelli tasavvuf gelir. Sayıları 100'e varan tasavvufi tarikatların hemen hemen tamamında Hz. Muhammed'le bağlantı Ali ile kurulur. Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat, "kapıları" tasavvuf inancının çerçevesidir. Tasavvuf da merkez insan, insan-ı kamil olarak, Allah-insan birlikteliğidir.
Gerçek tasavvufun amacı, insana öngördüğü "nitelikleri" kazandırarak onu arındırıp, yüceltmek ve en önemlisi "topluma yararlı" birey haline getirmektir. İnsan-ı kamil (olgun) olarak son durak topluma dönüş ve topluma hizmettir.

Tasavvuf düşüncesinin en can alıcı noktası budur. Hıristiyan ruhbanlığında, monistik anlayışta ise toplumdan kaçış, uzaklaşma, "tecrid", izolasyon söz konusudur. Tasavvufun son merhaleye ulaşmış "olgun" insanı, "İnsan-i kamil" Alevi inancının tanımladığı insandır. Bu insanın "gönlü Allah'ta eli topluma hizmettedir."
Dolayısıyla Alevi inancında ne Yunan felsefesine ne de Hıristiyanlığa "özgü" düşünce izi yoktur.

Aleviliğin temel ahlak düsturu olan "eline, beline, diline sahip olma" ilkesinin Türkmenler aracılığıyla Maniizm'den alındığını düşünenler mevcuttur. Bu düstur her şeyden önce daha önce de değinildiği gibi Kur'an ahlakının temellerindendir. Ancak daha ötesi, "eline, diline" hakim ol ibaresi Hz. Ali'nin kendi eseri olan Nahcul Balağa'da sayısız kez tekrarlanır. Oğullarına yazdığı vasiyette en önemli ahlak kuralı olarak öğütlenir. Irza, namusa verilen önem Hz. Ali'nin eserlerinde açıktır. El, dil, namus ilkeleri aynı kelimelerle Hz. Muhammed'in hadislerinde de yer alır. Gerçek bu kadar açıkken, "El, dil, bel" kavramları Aleviliğin ortaya çıkmadığı dönemden başlayarak ve 1300 yıl önce İslam'da Ali tarafından dile getirilmişken bu düsturu Maniizm'den aktarma olarak kabul etmek Aleviliği evrenselleştirmek adına bir özentiden başka bir şey olarak düşünülemez.

Kaldı ki, Alevilik gibi kapsamlı, felsefi bir inancı tek bir ilke ile açıklamak mümkün değildir.
Alevilikteki dünya ahiret kardeşliği anlamındaki müsahiplik kurumu da 1353 yıl önce, Müslümanların 622'de Mekke'ye hicretleri (göç) sonucu, insanlık tarihinde bir "reform" olarak değerlendirilmesi gereken "kardeş tutma" kurumunun yeni bir düzenlemesidir. Her Medineli (ensar) bir Mekkeli göçmeni (muhacir) malında, inancında kardeş edinerek eşleşmiştir. Hz. Muhammed'in seçtiği "kardeşliği" ise amcasının oğlu, damadı Hz. Ali olmuştur.
Hıristiyanlık'taki Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesi ile Allah, Muhammed, Ali birlemesi farklı inançlardır. Hıristiyanlığın "teslis" inancında Hz. İsa Allah-oğul ve Ruhu-l Kudüs'tür. Üç nitelik tek kişide toplanmıştır. Alevi "birlemesi"nde ise Tanrısal niteliklerin tek kişide toplanması; Allah Hz. Muhammed, Ali özdeşleştirmesi söz konusudur.

Gerçekte amaç Ali'yi örnek bir insan, bilge bir kişi, ulu bir önder olarak yüceltmek, simgeleştirmektir. Ali'yi tanrılaştırmak değil Tanrı'sallaştırmaktır.
Hıristiyanlık'taki "şarabın" taşıdığı anlam ile Alevilerin içkisi "dolu" arasında da benzeşme yoktur. Hıristiyanlıkta "şarap"la vaftiz insanı ilk günahından arındırma aracıdır. Cem ayinlerinde sunulan "dolu" ise simge, hatta kutsal ruhlara "kurban", "saçı" şeklindeki şaman inancının devamıdır. Bu gelenek araştırmacıların Alevilerin Türkmenliğini kanıtlamak üzere kullandıkları bir delildir.

Alevi cemlerinde uyandırılan "çerağ", "delil" de aynen şamanlıktan geçmedir. Zerdüştlükle açıklanamaz. Zerdüşt inancında "ateş" kutsaldır. Ancak ateş pek çok dinde kutsaldır. Zerdüştlüğün en güçlü temellerinden hiçbir ilke Alevilikte mevcut değildir. Zerdüştlük Aleviliği etkilemiş olsa her şeyden önce temel ilkeleriyle yansırdı.
Alevilikte doğu mistisizminin bir etkisi olarak "tenasüh"ü (ruh göçü) gösterenler olur. Bu da yanlıştır. Hint inancının ürünü olan "tenasüh"te, insan bitki, hayvan kimliğine bürünür ve de "ahiret" inancı yer almaz. Alevi destanlarında, hikayelerde, menkıbelerde ermiş kişiler don (şekil) değiştirir. Hacı Bektaş güvercin olarak gelir. Geyikli baba avcıdan kurtulur. Bu anlayışla "tenasüh" ün ilgisi yoktur.

Ayrıca bazı dönemlerde, bazı gruplar Hz. Ali'yi Tanrı'laştırmışlardır. Ancak burada söz konusu olan hulul, Allah'ın Hz. Ali cismine girmesi değildir. Bu bir "tecelli" yorumudur. Allah Ali olup yürümüş, konuşmuş, vuruşmuş, yemiş, içmiş değildir. Aslında Ali bilgeliğiyle, adaletiyle, hizmetiyle, insanlığıyla Tanrı'sallaşmıştır. Daha doğru bir kelimeyle Aleviler Ali'yi "Tanrı'sallaştırmışlardır."

Alevilikteki "mehdi" inancı da Hıristiyanlık etkisi olarak gösterilmek istenir. Mehdinin kaybolması İsa'nın göğe çekilmesine benzetilir. Oysa Alevi inancında 12. imam olan Mehdi küçük yaşta kaybolmuştur, ölmemiştir. Bir gün dönüp Alevileri kurtaracak, zulme son verecektir. Esasen "mehdi" inancı, çok acı çekmiş, kıyıma uğramış insanların kurtuluş umudunun bir simgesi olarak gelişmiştir. Mehdi inancı Alevilere yaşama gücü veren, yaşamak için bir neden olan "umut"tur. Aleviler asırlarca bu umutla ayakta durabilmiştir. Alevilikteki mehdi

inancı, İsa'nın göğe çekilmesi olayının ifade ettiği anlamın çok ötesinde ve çok boyutludur.
Aleviliği etkileyen akımlardan biri olarak "Hurufilik" gösterilir. Hurufilik seslere, harflere önem veren, kurucusu Fazlullah'ı mehdi, peygamber olarak tanıyan İran kökenli bir akımdır. Alevilikte insanı öne çıkaran, kutsayan inanç Hurufilikten çok önce de vardır ve felsefi bir derinliğe sahiptir. Alevilikte insan sevgisi saygısını temellendirenler; "bir ben vardır bende benden içeri" diyen şairler, kendini bilen, Rabbini bilir felsefesinin kurucusu Hz. Ali, Hacı Bektaş Veliler, Mevlanalar, Yeseviler, Yunus Emreler, Suhruverdilerdir.

Ayrıca Aleviliğe etki olarak gösterilen öğelerin hiçbiri esasla ilgili değildir. Hz. Peygamber "din ahlaktır, edeptir." demiştir. AHLAK VE EDEP OLARAK ALEVİLİK KATIKSIZ BİR İSLAMDIR. TÖRE VE KÜLTÜR OLARAK İSE TÜRKMENDİR.
Kullanıcı avatarı
TurkmenCopur
Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı
 
Mesajlar: 13980
Kayıt: 29 Eki 2010, 17:26

Re: ALEVİLER'İN SOYU ÖZ VE ÖZ TÜRK'TÜR, DİNİ ÖZ VE ÖZ İSLAM'

Mesajgönderen TurkmenCopur » 27 Ara 2010, 02:46
Anadolu Aleviliği'nin Tarihi Süreci

Anadolu Aleviliğini özgün kılan başlıca etmen Türklerin Aleviliği Anadolu'ya geldikten sonra benimsemiş, bu Şii inancı kendi töresine, geleneklerine, değer yargılarına yaşam tarzına göre yoğurup yorumlamış olmasıdır.

Anadolu Aleviliği'nin mahiyetini kavrayabilmek için, onun nasıl bir tarihi sürecin ürünü olduğu konusunda bilgi sahibi olmak gerekir.
Türklerin İslama "topluluklar" halinde geçişlerinin başlangıcı her ne kadar 10. asır başları ise de, İslam diniyle karşılaşmaları çok daha öncedir.
7. ve 8. asırlarda Azerbeycan, Horasan, İran arap Emevilerin işgaline uğramıştır. Emeviler buralarda tutunamamışlarsa da İslam bölge halklarınca tanınmıştır. Bu dönemde halkların İslam'a geçmelerini engelleyen önemli nedenlerden biri Emevilerin yabancıları hakir gören ırkçı tutumlarıdır. Ayrıca toplumların din değiştirmeleri uzun süreç gerektiren bir olgudur.

Azerbeycan ve Horasan'ın Türklerle dolu olduğu, 8. yy., 9. yy. ve 10. yy. başlarında, bu bölgelerde değişik isimler altında Şii topluluklar bulunmaktaydı. 921 'deki büyük Şii isyanını Karahanlılar bastırmıştır. Karmatilik yaygın bir Şii hareketiydi.
1055'te, Abbasileri tehdit eden Şii Büveyhoğullarına karşı halife Kaim bi Emrillah'ı Oğuz Bey'i Tuğrul korumuş, Bağdat'ı yerle bir etmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti döneminde Şii Hasan Sabbah batıniliği Oğuzları uzun süre uğraştırmıştır.
753 yılında Şia'dan yana tavır koyan Sünni Abbasilerin Emevileri mağlup eden komutan Ebu Müslüm Horasani adında bir Türktü. Abbasiler ilk dönemlerinde Şia'ya sıcak bakmışlar, ikinci dönemlerinde dışlamışlardır. Abbasiler döneminde orduda çok sayıda Türk bulunduğu ve Abbasilerin bunlar için özel bir kent -Samana- kurdukları bilinmektedir.

Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik isimli eserinde Nejat Birdoğan bugünkü Alevilerin atası olarak Selçuklulara sık sık sorun yaratan "göçerlerin" lideri Arslan Yabgu'yu gösterir.

Bütün bu veriler, Oğuzların Anadolu'ya gelmeden önce ve geldikleri ilk dönemde Şiilikten haberdar olduklarını kanıtlar ise de bilinen gerçek, Oğuzların "topluluk" olarak Sünniliği benimsedikleridir.
Ancak, Oğuzların Sünnilik anlayışının ayrıca tanımlanması gerekir. Sünni kelimesi yol, tarz, metod anlamındaki sünnet kelimesinden gelir. Kavram olarak anlamı Hz. Muhammed'in yolunu, tavrını, uygulamalarını benimseyen Müslümandır. Aslında, Hz. Muhammed zamanında hiçbir mezhep mevcut değildi. Hanefi, Şafi, Hambeli, Maliki gibi Sünni mezhepler Hz. Peygamberin ölümünden 150-200 yıl sonra kurumlaşmışlardır.

Prof. Fuat Köprülü' den günümüz araştırmacılarına kadar Oğuz'ları incelemiş bütün yazarlar "Oğuz'ların Müslümanlığını kendi Asya kökenli inançlarıyla karışık "yüzeysel" bir inanç olarak tanımlamışlardır. Dolayısıyla Oğuzları Sünni olarak tanımlarken bu çerçeve esas alınmalıdır.
Oğuz'ların Sünnilikle gerçek temasları kent merkezleriyle sınırlı olmak üzere 11. asırda vezir Nizamülmülk'im kurduğu medreseler aracılığıyla olmuştur. Sünnilik uzun asırlar kırsal kesime ulaşamamıştır. Nüfus yoğunlukları düşük kent merkezlerinde ise Sünnilik daha çok yönetici sınıfın ve ileri gelen kimselerin kavrayabildiği bir öğreti olmuştur.
Yine de, Oğuzlar Anadolu'ya Şii olarak gelmemişlerdir. Alevilik özellikle kırsal kesim Oğuz'unun bir süreç içinde geliştirdiği ve yaygınlaştırdığı "farklı" bir Şii koludur.

Göçebe, kırsal kesim Alevilerin bu inancı benimsemelerinde hemen hemen bütün araştırmacıların birleştikleri hususlar şunlardır:

1. Bu kesime medrese Sünniliği ulaşamamıştır. İslam yüzeysel olarak algılayan göçebe kırsal kesim Oğuzları, esnek, hoşgörülü Alevi kuralları, yaşam tarzını Sünni kurallardan çok daha uygun bulmuş ve kolay benimsemiştir.
2. Şamanlığın egemen olduğu töre ve gelenekleri konusunda çok katı olan bu kesim Türkmen, 12 ve 13. yy.'larda inanç temsilcileri olarak çok etkin olan şamani kılıklı, şaman inançlı binlerce "gezgin-aykırı dervişlerin" propogandalarından fazlasıyla etkilenmiş, onları ve ilkelerini kendine yakın bulmuştur.
3. Selçuklu Devleti kırsal kesim göçer Oğuz unsura yabancılaşmıştır. Kentler tamamen Fars kültürünün etkisine girmiş Devletin resmi dili dahi Farsça'ya dönüşmüştür.

4. 2220'lerde esen Moğol fırtınasının önünden gelen ikinci büyük dalga Türkmen göçü ve vakıf arazilerinin özel mülkiyet niteliği kazanması sonucu:

a) Tarım arazileri daralmış, yönetici-köylü-göçer çatışmaları kırsal kesimde huzuru bozmuş, devlete güveni sarsmıştır.
b) Bilhassa Moğol yenilgisinden sonra (1243 Kösedağ) merkezi yönetim kırsal kesim üzerindeki denetimi tamamen kaybetmiştir.

Sonuç olarak kırsal kesim gerek merkeze bir tepki olarak gerekse, propoganda sonucu kendi yaşam tarzına inanç geleneğine daha uygun gelen Aleviliğe yönelmiş ve onu yeni bir anlayışla yoğurup şekillendirmiştir.

12. yy. Tarda Anadolu'daki etkin kişi Hoca Ahmed Yesevi ismindeki efsanevi Doğu Türkistan'lı din bilginidir. Türkmen geleneklerinin ve hoşgörülü din anlayışının temsilcisi 100'lerce Yesevi dervişi Anadolu'nun Türkleştirilmesinde çok önemli rol oynamışlardır. 13. yy. Anadolu'su İslam düşüncesinin engin mimarları Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Mevlana gibi dahilerin çağıdır. İnsanın din için değil, dinin insan için olduğu felsefesinin egemen olduğu bu altın çağda, hoşgörü ve insan sevgisi toplumları kucaklamıştır.

Anadolu Aleviliği böyle istisnai bir çağın ürünüdür.
Alevilerin soy kökenini ayrıntılı olarak belgeleyen 15. ve 16. asır belgelerine geçmeden önce Anadolu Aleviliğinde dönüm noktası olan ve Alevilerin devlet tarafmdan dışlanmasına yol açan Babai başkaldırısı (1240) hakkında kısa bir bilgi ermekte yarar vardır.

İsyan adını, Baba İlyas'ın baş müridi Baba İshak1 tan almıştır. Baba İlyas Horasan'dan gelip Amasya'da yurt tutmuş, halkın çiftini süren, halk gibi yaşayan, ünü kısa sürede yayılmış bir hocadır. Baba İlyas'ın gün güne artan ünü ve müritlerinin sayısının artması Selçuklu Devletini kuşkulandırmıştır. Bazı belgelerdeki rivayetlere göre Baba İlyas, çileli göçebe Türk-meni arkasına takarak Peygamberliğini ilan etmiştir. Bunun üzerine Sultan II. Keyhüsrev Baba İlyas'ı yakalamak üzere Amasya'ya kuvvet gönderir. Baba Çat köyüne sığınır. Bunu haber alan baş müridi Türkmen Baba İshak Adıyaman'da harekete geçer. Malatya'da Vali güçlerini yenerek Elbistan üzerinden Amasya'ya yönelir. Geldiğinde Baba İlyas öldürülmüştür. İshak güçleri Armağan Şah komutasındaki Selçuklu gücünü yener. Sivas, Kayseri yönünden Selçukluları 12 kez yenerek Kırşehir'e geçer, Malya ovasında Konya'nın kapısına dayanır. Tarihçiler olayının etnik yapışım "Türkmen öfkesi", "Türkmen yürüyüşü" olarak tanımlarlar.
İsyan tipik bir Türkmen tarzıdır. Türkmenler kadınlarıyla, çocuklarıyla yürürler, sonuçta Selçuklu ordusu ancak paralı Frank askerlerin gözüpekliği sayesinde savaşı göze alabilir ve isyan kanlı bir şekilde bastırılır. Aleviler kılıçtan geçirilir.

Bu olay Alevilerin devlete olan güvenlerini sarsmış, devletin ise Alevileri dışlamasına neden olmuştur.
Bu ayaklanma aynı zamanda Anadolu Selçuklu Devletinin sonunu hazırlamıştır. 3 yıl geçmeden Moğollar yıpranmış Selçuklu ordusunu Kösedağ'da yenerler ve Selçuklu Devleti resmen sona erer. (1243)

Anadolu Aleviliğini araştıranlar bu dönemlerde ne Arap, ne Kürt, ne de Zaza bir toplumdan söz etmezler. Esasen, artık kanıtlandığı üzere, bugün kendilerini Kürt ve Zaza olarak tanımlayan Aleviler, özellikle Osmanlılar döneminde ağır baskılar sonucu Kürt ve Zazalann arasına çekilerek, buralarda kimlik değişimine uğramış Alevi Türkmenler'dir.

Kendisi de Alevi ve Zaza olan değerli araştırmacı Cemal Yener, Alevilerin Etnik Kimliği isimli kitabında Alevi Zaza ve Kürtlerin de aslen Türkmen olduklarını belgelerle açıkça ortaya koymuştur.
Kullanıcı avatarı
TurkmenCopur
Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı
 
Mesajlar: 13980
Kayıt: 29 Eki 2010, 17:26

Re: ALEVİLER'İN SOYU ÖZ VE ÖZ Türk'TÜR, DİNİ ÖZ VE ÖZ İSLAM'

Mesajgönderen TurkmenCopur » 27 Ara 2010, 02:47
Alevi Anadolu Türkmenleri

Safeviler Türk hanedanının ve Anadolu Türkmenlerinin kurup yönettiği bir Türk Devleti'dir. Kurucuları Anadolu'dan giden Alevi Türkmenlerdir ve kurucusu Şah İsmail Alevi bir Türk'tür.

Bu dönem belgeleri Safevi Devletini kurup yöneten Anadolu'dan gitme Alevi Türkmenleri, Şah İsmail'in ve Safevilerin Türk kimliğini, Anadolu'da Şah İsmail'e destek veren, ayaklanan Türkmen boy ve oymaklarını tek tek belirtmektedir.
Prof. Dr. Faruk Sümer'in yazdığı Safevi Devleti'nin Kuruluş ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü isimli kitap bir anlamda Anadolu Alevilerinin soy kütüğüdür. (Türk Tarih Kurumu, 1992).

Şah İsmail'in dedesi Safevi Türkü Şeyh Cüneyt II. Murat döneminde Anadolu'ya gelmiştir. Padişah kendisine yurtluk vermeyince Konya taraflarına gitmiş, Şii olduğu anlaşılınca Canik (Giresun-Ordu) yöresine geçmiş, daha sonra Akkoyunlu Türk Devletinin Sultanı Uzun Hasan'ın kız kardeşi ile evlenerek onun himayesine girmiştir. 1460 yılında Şeyh Cüneyt'in ölümü üzerine yerine oğlu Haydar geçmiş ve o dönem için çok önemli bir dini merkez olan Erdebil'de posta oturmuştur. Şah İsmail, Haydadın Uzun Hasan'ın kızı Halime Begüm'den olma oğullarından biridir. Ve katıksız bir Türkmendir.

Şeyh Cüneyt ve özellikle de Haydar yoğun bir Şiilik faaliyeti yürütmüşlerdir. 10.000 kişiyi aşan güçlerle Azerbeycan'da savaşmışlardır, dönemin tarihçileri Haydar müritlerini "namazı, orucu terketmiş Türkmenler" olarak tanımlarlar. Tehlikeyi gören Akkoyunlu Yakup Bey Haydadı mağlup eder ve öldürtür, çocuklarını hapseder. Tutuklanan çocuklardan biri 6 yaşındaki Şah İsmail'dir. Birkaç yıl sonra İsmail serbest bırakılır ve Alevi Türkmenler kendisini korumaya alıp yetiştirirler.

İsmail 12 yaşına geldiğinde Erzincan'dan hareket eden, hepsi Türkmen olan Alevi boylar savaşa savaşa Tebriz'e kadar ilerlerler ve halkının çoğu Sünni olan İran tahtına İsmail'i kılıç zoruyla Şah olarak oturturlar (1501).

Batılıların dahi "anıtsal" dediği "Oğuzlar" adlı eserin yazarı Prof. Dr. Faruk Sümer, Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü adlı eserinde Şah İsmail'i, Anadolu'da saklayıp, yetiştirip, getirip İran tahtına oturtan Alevi Türkmen gruplarını şöyle sıralar:

1. RUMLU: Sivas, Amasya, Tokat, Kırşehir.
2. USTACALI: Teke ili, Antalya.
3. ŞAMLU: Sivas, Halep, Antep göçerleri.
4. BOZOK: Yozgat.
5. VARSAK: Tarsus.
6. ÇEPNİ: Sivas, Tokat, Amasya arası, Uluyurt ve Trabzon, Bayburt, Gümüşhane, Ordu, Giresun'da dağınık.
7. TURGUDLU: Karaman ili.
8. BOZCALU: Halep Türkmeni.
9. ACİRLU: Halep Türkmeni.
10. HINISLI: Hınıs.
11. ÇEMİŞKEZEKLİ: Tunceli.

Bu boyların tamamı Türkmen ve Alevidirler.
Kendi devletini kuran Anadolu Alevi Türkmenleri tamamen İran Şahı İsmail'e yönelir. Çok zeki ve örgütçü bir lider olan Şah İsmail 10-15 yıl içinde Anadolu'da çok güçlenir. Kendisine "baba" diye hitab ettiği II. Bayezıd'a karşı ustaca bir politika yürütür. Anadolu Türkmenleri İran'a göçe başlarlar. "Nezirlerini" (armağan vergi) Şah'a gönderirler. Alevilik hızla yayılır. Amasya Valisi şehzade Ahmet'in oğlu Murat dahi Alevi olur ve taraftarlarıyla birlikte İran'a göçer. 1510 Şahkulu ve 1512 Nur Halife Alevi başkaldırıları Osmanlıyı sarsar. Ancak olay

lan dikkatle izleyen Trabzon Valisi Yavuz Selim tehlikeyi görerek, babası II. Bayezıd'ı tahttan indirerek tahta çıkar. (1512) İlk . iş olarak büyük bir Alevi kırımı başlatır. Bazı tarihçiler çeşitli bahanelerle öldürülen Alevi Türkmen sayısını 40.000 olarak bildirirlerse de Prof. Fuat Köprülü'ye göre bu rakam çok abartılıdır ve Yavuz Sultan Selim daha çok toplum ileri gelenlerini yok etmiştir.
Bu gelişmelerin sonucu olarak, Osmanlı Yavuz Sultan Selim ve Türkmen Şah İsmail 2524'te Çaldıran'da karşı karşıya gelirler. Osmanlı ordusundaki yeniçerilerin "Bektaşi" ocağına bağlı olmaları nedeniyle, Şah İsmail'e karşı savaşmaktaki isteksizlikleri Yavuz Sultan selim'in kararlı tutumu ve çabuk davranmasıyla önlenir. Sonuçta üstün güce ve ateşli silahlara sahip Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail'i kesin bir yenilgiye uğratır.
Çaldıran mağlubiyeti sonrası Şah İsmail ve taraftarları bir daha kendilerini toparlayamazlar. Safevi Devleti, Şah İsmail'in oğlu Türkmen anadan doğma Tahmasb ve torunları tarafından yönetilir. Yine bir Türk hanedanı olan Kaçar'lar tarafından yıkılır.

Prof. Dr. Faruk Sümeğin "Safevi Devleti'nin Kuruluşunda ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü" isimli eserinde yer verilen, Anadolu'daki Şah İsmail yanlısı Türkmen Alevi oymak-boy isimleri şunlardır:

1. Rumlu
2. Ustacalu
3. Tekelü
4. Şamlı
5. Bozok
6. Dulkadır
7. Varsak
8. Çepni
9. Turgudlu
10. Türkmen
11. Bozcalı
12. Acırlu
13. Hınıslu
14. Çemişkezeklu
15. Avşar
16. Kaçar
17. Sad'lu
18. Arapgirli
19. Alpavut
20. Bayat
21. İspirli
22. Sil Süpür
23. Baharlı
24. Cakirlu
25. Bayburtlu
26. Otuzikilu
27. Karaman


Görüldüğü üzere tüm bu oymaklar Türkmendir ve bugünkü Türkmen Alevilerin atalarıdır.
Cemal Şener, Alevilerin Etnik Kimliği isimli kitabında Şah İsmail'i tahta çıkararak Türk Safevi devletini kuranların hepsi Oğuz boyu olan 72 oymak olduğunu, Şah İsmail'i 40 Anadolu Seyyid ocağının desteklediğini belirtir.
Burada, şu gerçeği bir defa daha belirtmek gerekir.
Bugün, kendilerini Alevi Kürt ve Alevi Zaza olarak tanımlayan gruplar, Selçuklular dönemindeki, 1240 Alevi Babai İsyanı sonrası devletin dışladığı ve özellikle, Çaldıran Savaşı öncesinde ve sonrasında kırıma varan, sonraki yüzyıllarda devam eden Osmanlı'nın ağır baskısı karşısında, varlıklarını koruyabilmek için, dağlık, sarp bölgelerde, imtiyazlı unsurlar alan Sünni Kürt ve Zazaların arasına çekilerek, buralarda, dini inançlarını korumakla beraber, dillerini unutarak kimlik değişimine uğrayan Alevi Türkmenler'dir.
Kullanıcı avatarı
TurkmenCopur
Genelkurmay Başkanı
Genelkurmay Başkanı
 
Mesajlar: 13980
Kayıt: 29 Eki 2010, 17:26

Re: ALEVİLER'İN SOYU ÖZ VE ÖZ Türk'TÜR, DİNİ ÖZ VE ÖZ İSLAM'

Mesajgönderen TurkmenCopur » 27 Ara 2010, 02:50
Alevi ve Orta Asya Türk Şaman İnançları

Bir toplumun etnik kökeni hakkında bilgi oluşturan veriler olarak töre, gelenek ve örf önemlidir. Türkiye'deki Alevi toplumu bu yönüyle inceleyen ciddi eserler mevcuttur. Bir Alevi dedesi olan ve "Aleviliğin Toplumsal Boyutları" isimli değerli eserinde Prof. Dr. Fuat Bozkurt Alevilerin ve Şaman Türkmenlerin Orta Asya dönemi inanç ve geleneklerinin "ayniyetine" 77 sayfa ayırmıştır. Yine Alevilik konusunun otoritelerinden Nejat Birdoğan "Anadolu'nun Gizli Kültürü ALEVİLİK" adlı önemli eserinde "Alevi Tarihi" bölümünde Oğuzlara 46 sayfa, Alevilik Şamanlık ilişkisine 28 sayfa ayırmıştır. Tanınmış Alevilik araştırmacılarından Rıza Zelyut, Cemal Şener gibi uzmanlar da konuyla ilgili değerli bilgiler vermektedirler.

Orta Asya Türkmenlerini, Şamanizmi inanç ve gelenekleriyle en iyi araştırmış olan bilginlerden Rus bilim adamı Radlof un Sibirya ve Prof. Abdülkadir İnanç'ın Tarihte ve Bugün Şamanizm adlı eserleri Anadolu Alevilerinin gelenek ve inanç temellerini aydınlatan referanslar oluşturmaktadırlar.
Aşağıda aktarılacak tesbitler yüzlercesinden bir kaçıdır. Orta Asya Türkü ve Aleviliğin inanç ayniyetini kanıtlayan bu örneklerdeki inançların bir bölümü bugün hala yaşamıyor olabilir. Ancak çoğunluğu hala yaygındır, unutulan bir bölümü ise çok değil 40-50 yıl öncesinin Anadolu Aleviliğinde yaşamıştır.

1. Cem

Alevilerin dini töreni, ibadeti yılda birkaç kez düzenlenilen Cem'dir. Cem'i "dede" yönetir. Cem aynı zamanda toplumsal bir yargı kurumudur. Cem'in "olmazsa olmaz öğeleri" tamamen şaman ayininden geçmedir.
Şaman ve cem ayininin ortak öğeleri kitapçık oluşturacak kadar çoktur. 

Burada sadece birkaç örnek verilmekle yetinilecektir:

a) Cem'lere aynen şaman töreninde olduğu gibi "kadın" da katılır. Alevi cemlerinde "kadın" aktif ve eşit katılım unsurudur. Birçok dönemde bir topluluğun Aleviliğini kanıtlamak için "kadın erkek ayin yaparlar" ölçütü kullanılmıştır. Kadın, şaman ayininde de aynı statüye sahiptir.
b) Cem ayinlerinde "dolu" içilir. Dolu yöreye göre şerbet, ya da alkollü içki olabilir. İçki hiçbir şekilde "sarhoş olmak" ya da "eğlence" amacıyla içilmez. Dolu ayinin kutsal bir geleneğidir. Dolu içimi şaman ayinin de kutsal bir geleneğidir. Esasen "dolu" Türkmenlerde "saçı" "kurban" anlamı da taşır.
c) Gerek cem gerekse şaman töreni kurbansız olmaz. Kurbanın kesimi ve pirişilip dağıtılması özel bir hizmet "makam"ıdır. Alevilerde bu makam kurbancı olarak adlandırılır. Şamanlıkta ise kazancı dır. Kurbanın pişirilip dağıtılmasına başka kimse karışamaz. Kurban'ın kemikleri Alevilerde ve şamanlarda kesinlikle kırılamaz ve özel bir şekilde gömülür.
d) Alevi cemleri şaman ayinleri gibi "saz" sız mümkün değildir. Şaman ayininde "saz"m karşılığı "kopuz"dur.
e) Şaman ayininde ateş, ocak temel öğelerden biridir. Alevi ceminde de ateş kültü mevcuttur. Çerağ ya da delil (ateş) uyandırılmadan cem tamamlanamaz.
f) Gerek Alevi, gerekse şaman ayininde oyun-dans mevcuttur. Semah dönmeden cem yapılamaz.
g) Dede cem'i mutlaka ağaç olan bir "değnekle" yönetir. Şaman da "tahta" kılıç veya ağaç değnek kullanılır.

2. Kadın

Anadolu Alevilerinde de aynen Orta-Asya Türklerinde olduğu gibi kadın, çağdaş kadın-erkek eşitliği anlayışının çok ötesinde bir saygınlığa sahiptir. Radloftan İbn-i Batuta'ya kadar sayısız araştırmacı Türklerin kadına gösterdiği saygıyı ve sağladığı statüyü hayranlıkla dile getirirler. Kadın tarlada, göçte, sofrada, ayinde, duada, savaşta erkeğiyle yan yana, omuz omuzadır. Kadın vali, ece, kumandan, yönetici olabilir. Hakan'ın yabancı elçiler önünde eşini yanında bulundurması, o gelince ayağa kalkması, o oturmadan oturmaması, sunulan armağanları, içkiyi önce ona vermesi yüzlerce yıl önce Arap ve Batılı gezginleri hayrete düşürmüştür.
Bugünkü Alevi toplumunda da kadına verilen değer, gösterilen saygı aynı Orta Asya Türklerinde olduğu niteliktedir ve özeldir.

3. Ocak-Eşik

Ocak ve eşik Alevilerde ve Orta Asya Türklerinde kutsaldır. Şamanlıkta eşiğe saygısızlık bazı durumlarda ölüm cezasını gerektirecek kadar büyük bir suçtur. Bugün Aleviler Cem'e geldiklerinde önce "eşiğe niyaz" ederler. Eşiğe basmazlar, Tahtacılar en ilkel barınağın dahi girişine hemen bir tahta eşik koyarlar.

4. Kurban

Kurbanın cem ayini ve şaman töreni için taşıdığı önem daha önce anlatılmıştır. Kurban için her iki toplumda da "özel" görevli bulunduğu, kurban kemiğinin asla kırılmadığı, çöpe atılmadığı ve gömüldüğü belirtilmiştir. Şamanlar kurban kemiklerini kırmaz toplar, bir torba içinde ya toprağa gömer ya da çam dalma asarlar. Kurbanın bağırsaklarını ve diğer iç organlarını da Aleviler gibi gömerler.
Ayrıca gerek şamanlıkta gerek Alevilerde kurban "tığla-nır" yani kesilirken kam saçılmaz.
Geleneğin gerisinde kişinin yeniden dirilmesinin kemikle mümkün olacağı inana vardır. Kutsal kemik inancı Orta-Asya inancıdır.

5. Ülüş

Ülüş çok köklü bir Türk geleneğidir. Saygı ve statü göstergesidir. Her ne amaçla olursa olsun kesilen kurbanın en makbul kısmı en saygın kişiye, dini lidere, başkana, misafire ikram edilir. Bu ikram şekli kurbanın sözkonusu olmadığı davetlerde de mevcuttur. Genellikle kurbanın "başı" (kelle) en saygın kişiye sunulur. Alevilerde de bu gelenek mevcuttur. Cem ayininde de kurbanın başı dini lider "dede"ye ikram edilir. Ancak bugün bu gelenek kaybolmağa yüz tutmuştur.

6. Saz

Daha önce de belirtildiği gibi "saz" Türkmen yaşamının bir parçasıdır. Altay, Yakut Türklerinin alkışlarında (dua), Dede Korkut hikayelerinde "kopuz"a övgüler düzülür. Kopuzsuz şaman ayini, düğün dernek olmaz.
Aleviler için de saz, bağlama bir aşktır. Sazsız dini tören yapılamaz. Sazın teknesi alemi temsil eder. Birçok ozan için saz telli Kur'an'dır, kutsaldır.
Bu vesile ile acı bir gerçeği dile getirmek isterim. Pek çok Türk aydını anlaşılmaz bir kompleksle kendi öz kültürünü başka uygarlıklara peşkeş çekmekte adeta yarışmaktadır. Anadolu Uygarlığı isimli eserin yazarı İsmet Zeki Eyuboğlu, sazı bir Hitit çalgısı olarak tanıtmakta, Türklerin sazı Hititler-den miras aldıklarını ileri sürebilmektedir.
Bugün TV'ler aracılığıyla, uluslararası folklor gösterilerinde açık seçik görüldüğü üzere saz Kırgız, Özbek, Kazak, Türkmenistan toplumlarının milli çalgısıdır. O zaman araştırmacıya sormak gerekiyor, bütün bu uluslar M.Ö. 2000 yılında Anadoluda mıydılar?

7. Tahta Kılıç

Tahta kılıç Aleviler için velilerin simgesidir. Hacı Bektaş'a Hacım Sultan'a vs. tahta kılıç kuşatılır. Tahta kılıç şamanın da önemli simgesel bir aracıdır.

8. Tavşan

Bazı inanç gruplarının uğurlu ya da uğursuz olduğuna inandıkları hayvanlar vardır. İlkel toplumlarda sadece sevilen değil, korkulan hayvanlar da totemleştirilir.
Aleviler tavşanı sevmez ve yemezler. Alevilerin tavşana karşı bu tutumu da şamanlık kalıntısı inançlardandır.
Şaman, duası sırasında aşama aşama gök katlarına çıkar ve buralarda gaipten bilgi verir, geleceği okur. Şaman inancında Alevilerce kutsal olan Ay 6. gök katındadır. Alevilerde Ali ay, Hz. Muhammed güneşle tanımlanır.
Şaman, aynı bulunduğu 6. kata geldiğinde önüne bir tavşan çıkar, muzırlık eder, yakalanmaz, şamanı uğraştırır. Dolayısıyle şamanlıkta da tavşan makbul bir hayvan değildir.
Bunun gibi Alevi inancındaki pek çok hayvana bakış Türk inançlarını yansıtır. Örneğin Alevilerce sevilen hayvanlardan turna, güvercin, geyik, kaz Asya Türklerince de sevilirler.

9. Kutsal Gök

Aleviler arasında gök kutsal sayılır. Ay, güneş ve kimi yıldızlar kutsaldır. Hz. Muhammed güneş, Hz. Ali ay, Hz. Fatıma zühre yıldızıdır. Güneşe karşı işemek, ayı parmakla göstermek günahtır.
Şaman inancında da gök kutsaldır. Güneş-ana, ay-baba kötüye karşıdırlar. Bazı Şaman gruplarda Tanrı'saldırlar. Altay Şaman'lığının en büyük Tanrı'sı ülgen, gök tanrısıdır.

10. Kutsal Ağaç

Çok geniş olan bu konuyu birkaç örnekle özetlemek gerekirse, Aleviler için erkan değneği, tahta kılıç, tahta eşik kutsaldır. Alevilerin ağaçları, korulukları, ormanları direkleri kutsadıklarının sayısız örneği mevcuttur. Tahtacılar törensiz ağaç kesmezler. Bu inançlar tamamiyle Orta Asya kökenlidir.

11. Kutsal Su

Aleviler suyu kutsal sayarlar. Suya tükürmek, işemek, eski geleneklere göre günahtı. Tunceli yöresi Alevileri su başında ant töreni yaparlar. Anlaşmazlıklar su başı toplantılarında çözülür. Sulara dilek dilenir.

Şaman Türklerde de su kutsaldır. Yer ve suya tapınırlar. Bazı Oğuzlar da sudan korkar ve kaçarlar. Türkler suyu kirletmeyi günah saymışlardır. Kimek, Kıpçak Türkleri irtiş ırmağına taparlardı. Oğuzlar nedensiz suya girmezler, yabancıların da girmesini engellerlerdi.

12. Kutsal Dağ

Dağların, tepelerin kutsallığıyla ilgili Alevi Şaman inançlarının benzerliği ancak bir kitap hacminde incelenebilir.
Bugün bile, bazı kırsal kesimlerde her Alevi köyünün kutsal saydığı bir iki dağ, tepe vardır. Yörük Türkmen Aleviler göç sırasında Toros dağlarına kurban keserler. Edremit yöresi Alevileri Kazdağı'nı kutsal sayarlar. Kutsal ziyaretler tepelerdedir.
Türkler de dağları inançla kutsamışlardır. Hunlar Han-Yoan dağında her yıl kurban keserlerdi. Eski Türklerde Ötüken dağı kutsaldır. Şaman ayinlerinde dağ kültü hep ön sıradadır.

13. Alkarısı

Şaman Türkler ile Alevilerin ortak inançlarından biri de alkarısı inancıdır. Hamile, doğum yapan kadına kötü bir ruhun musallat olacağına inanılır ve bazı kötülüklerini önlemek için çeşitli tedbirler alınır.

14. Alkış ve Gülbank

Alkış şaman duasıdır. Gülbank ise Alevilerin Cem ayinlerinde okudukları dualardır. Altay şamanlarının alkışlarını Alevi gülbanlarıyla karşılaştıranlar, uslup, anlatım tarzı itibariyle son derece yakın ilişkiler ortaya koymuşlardır.

15. Esrime

Alevi cemlerinde kişilerden biri vecd içinde kendinden geçip, baydır, titrer. Bu her cemde olmadığı gibi bazen cem dışında da olur. Şaman törenlerinde de Şaman esrir. Bu halde gaipten haberler verir.
Anadolu Alevilerinin Orta-Asya şaman kökenli inançları akademik bir tez konusu olabilecek hacimde ve önemdedir. Yukarıda verilen örnekler de Alevilerin Türkmenliğini kanıtlamaya yeterlidir.

Ayrıca önemli bir husus olarak belirtmek gerekir ki, Aleviler bugün rastlanabilecek en SAF Türkmen topluluktur. Çünkü Alevi olabilmek için ancak Alevi aileden doğmuş olmak gerekir ve Aleviler grup dışı evliliğe kapalıdır. Oğuz kökenli Aleviler bu geleneği 700 yıldır tavizsiz uygulamaktadırlar.