Alevilik, Bektaşilik, Caferilik, Yesevilik
Günümüz Türkiye'sinde Alevilik, Bektaşilik ayırımı yoktur. Bilinen süreç içinde Alevi, Bektaşi tanımlarında küçük "ayrıntılar" söz konusu edilmiştir. Bugün Aleviler dini önderler olarak üç gruba bağlıdır; Seyyidler-Şerifler, Çelebiler, Dedebabalar. Daha yaygın olan Çelebilerdir. Bu ayırımlar dedelerin soy kütüğüyle ilgilidir. Seyyid ve Şerifler -bir şekilde-soylarını Hz. Ali'ye, Çelebiler ve Dedebabalar Hacı Bektaş Veli'ye bağlarlar. Dedebabalar küçük bir gruptur. Dedebaba "bektaşilerinde" müsahip tutma yoktur. Entellektüel kesim, araştırmacılar arasındaki Hacı Bektaş'ın Sünniliği tartışması halkı hiç ilgilendirmez.
Hoca Ahmet Yesevi (öl. 1167) Doğu Türkistanlı bir Türkmendir. Döneminde ünü Horasanı sarmış, taşarak Anadolu'ya ulaşmıştır. Anadolu'nun Türkleştirilmesinde, gönderdiği yüzlerce alperenle efsaneleşmiştir. Yesevi'nin kendine atfedilen eserini ve eğitimini göz önüne alan araştırmacılar onun Sünni olduğunu savunurlar.
Hacı Bektaş ve Ahmet Yesevi Sünni ya da değildirler -bu kitabın konusu dışındadır- ancak bilinen odur ki, her ikisi de Türkmendir, düşüncelerini engin bir "hoşgörü" temellendirir ve de Türkmen töresine, geleneğine, yaşam tarzına uygun dini anlayışa sahiptirler ve de Anadolu Aleviliği'nin oluşumunda uygun ortam yarattıklarından kuşku duyulmaz.
Aleviler A. Yesevi'yi sever, sayar, ulularlar. Ancak Yesevilik diye bir Alevi kolu yoktur.
Hacı Bektaş Veli Alevilerce bir Alevi ulusu ve Bektaşiliğin kurucusu olarak kabul edilir.
Caferilik, kendi yorumu temelinde, Kur'an'daki farz kılman ibadetlerin eksiksiz yerine getirilmesini, Kur'an'daki emir ve yasaklara tam olarak uyulmasını zorunlu gören Şii bir mezheptir. İsmini 6. imam Cafer'üs Sadık'tan alır. Ancak mezhebin kurucusunun Cafer'üs Sadık olduğu tartışmalıdır. İran Şiiliği Caferi'dir.
Anadolu Alevileri de Cafer'üs Sadık'ı imam olarak benimser, ona büyük sevgi ve saygı duyarlar. Buyruk ve Hüsniye Anadolu Alevileri için adeta kutsal kitaplardır. Buyruk'un İmam Cafer'e ait olduğu tartışmalı olup, esasen, Alevi erkannamelerinden oluştuğu düşünülür.
Anadolu Alevileri'nin bir kısmı, Caferi mezhebinin ismini Cafer'üs Sadık'tan almış olması nedeniyle, kendilerinin de Caferi olduklarını sanmışlardır. Ancak, İran'da Humeyni devriminden sonraki uygulamalar karşısında kendilerinin Caferi olmadıklarını kavramışlardır.
Anadolu Alevileri (çok küçük istisnai bir grup dışında) Caferi mezhebinin yerine getirilmesini mutlak bir zorunluluk olarak gördüğü namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetleri yapmazlar. Caferiliğin her Müslüman için uyulması zorunlu bir emir olarak gördüğü tesettürü (örtünme) benimsemezler, içkiyi haram saymazlar, haremlik selamlık ayrımı yapmazlar, Caferilerin aksine kadın ve erkeği her alanda eşit görürler.
Sonuç olarak Anadolu Alevileri Caferi değildirler.
Anadolu Aleviliğinin İnanç Yapısı
Anadolu Aleviliği; Kur'an'ı Kitap, Hz. Muhammed'i Peygamber olarak tanıyan, imam inancına ve Ehl-i Beyt sevgisine dayalı İslami bir inançtır.
Ehl-i Beyt'in sözlük anlamı "ev halkıdır." Aleviler için Ehl-i Beyt; Hz. Muhammed, Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'dir. Hz. Ali, Hz. Muhammed'in amcasının oğlu ve damadıdır. Fatıma kızıdır. Hasan, Hüseyin ise torunlarıdır.
Hz. Muhammed'in başka kızları da vardır. Kızlarından Rukiye Hz. Osman'la evlenmiştir. Dolayısıyla Hz. Osman da Hz. Ali gibi Hz. Peygamberin damadıdır. Hz. Muhammed'in eşlerinden biri olan Hafsa ise Hz. Örneğin kız kardeşidir. Hz. Ali'nin oğullarından başka, kızları da vardır. Hz. Fatıma'dan sonraki eşlerinden de çok sayıda çocuk sahibi olmuştur.
Ancak, Aleviler Hz. Muhammed'in eşlerini, Fatıma dışındaki diğer kızlarını, Hz. Ali'nin sonraki eşlerini ve çocuklarını "hane halkı"ndan saymazlar.
Aleviler için Ehl-i Beyt başta sayılan 5 kişidir.
Anadolu Aleviliği 12 imam benimser. İmam, Alevilerce tüm yanlışlardan, kusurlardan, günahlardan arınmış, Kur'an'ın öz, iç manasını, batınını bilen bilge kişi, toplumun dini önderidir. İlk imam Hz. Ali'dir. Diğer imamlar Hz. Ali'nin Fatıma'dan doğma çocukları Hasan ve Hüseyin ve onların soyundan gelen kişilerdir. 12 imam sırasıyla Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynelabidin, M.Bakır, Cafer'üs Sadık, Musa'l Kazım Musa'r Rıza, Takiyy'il Cevat, M. Nakiyy'il Hadi, Hasan'ul Askeri ve Muhammed Mehdi'dir.
12'nci imam Mehdi'nin çocuk yaşta kaybolduğuna, halen yaşadığına, bir gün dönerek zulme son vereceğine inanılır. Soyut olarak Mehdi çok büyük acılar yaşamış Alevi toplumunun özlem ve umudu, Aleviliği diri tutan simgesidir.
Aleviler -küçük bir grup dışında- namaz kılmaz, hacca gitmez, zekat vermez, oruç tutmazlar. 12 günlük Muharrem oruçları vardır. İçki Alevilerce haram kabul edilmez. Dini törenleri Cem denilen yılda birkaç kez yapılan ayinlerdir. Cem sadece bir toplu ibadet şekli olmayıp, suçluların toplumca yargılandığı bir meclistir. Cemde yöreye bağlı olarak içki de "dolu" olarak sunulabilir. Dolu eski Türklerde kurban, saçı anlamı da taşır. Dini törenin gerektirdiği bir inanç yudumudur.
Aleviler batınidir. Kendi ifadeleriyle, Kuran'ın öz, içsel anlamını benimserler. Ancak Anadolu Aleviliğinin batıniliğini tarih içindeki diğer "fırkaların", örneğin İsmailiyye batıniliğiyle özdeşleştirmemek gerekir. Batıniliği Kur'an'ın bir lafzi, dış, zahiri, bir de iç, öz, batini anlamı olduğu anlayışı temellendirir. Batın bilgisine herkes ulaşamaz. Batıni inancına göre namaz, hac, zekat, oruç gibi ibadetler zahiri anlam taşır, önemli olan batıni manadır, özdür.
Alevi inancına göre inancın 4 kapısı 10'ardan 40 makamı vardır. Kapılar Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikattir. Şeriat kapısında 10 makamla ifade edilen iman, ilim, ibadetler, haramdan sakınmak, şefkat, temizlik vb. kavramlardır. Aleviler kendilerinin şeriat kapısını, "ibadet makamlarını" astıklarına inanırlar ve bu nedenle namaz, oruç, zekat, hacca önem vermezler.
Tarikat kapısının ifade ettiği anlam özetle; talip ve mürit, saygılı olmak, nefsine hakim, toplumda saygın kişi, aşk, şevk ve fakirlik üzere umutlu olmaktır.
Marifet kapısının ifade ettiği anlam edep, sabır, yetinmek, cömertlik, utanmak, tevazu, bilim, kendini bilmek olarak özetlenebilir.
Hakikat kapısı ise alçak gönüllülük, ırk, millet ayırımı yapmamak, güvenen ve güvenilir olmak, razı olmak, coşku, Allah'a yakarış, giz içinde olmaktır.
Alevilerin dini önderleri dedeleridir. Dedelik soydan gelir. Dedeler yılın belirli zamanlarında köy köy, kent kent dolaşarak cem ayinlerini yönetirler. Türkiye'deki dedelerin bir bölümü Ali soyundan kabul edilir. Bir bölümü ise Hacı Bektaş soyundan gelen Çelebilerdir. Bu kol daha çok yaygındır. Bir de Dedebabalar vardır.
Topluluklarda dini öğreten, dedeyi temsil eden "rehberler" vardır.
Alevilikte en önemli kurum dünya ahiret kardeşliği anlamındaki "musahipliktir". Genç evli iki aile birbirlerini Cem töreninde "müsahip" tutarlar. Bu çiftler iyi kötü günlerinde her şeylerini paylaşmakla yükümlüdürler. Müsahiplerin çocukları birbiriyle evlenemezler. Ayrıca müsahipler birbirlerinin davranışlarından topluma karşı sorumludurlar, gerekirse bu konuda yargılanabilirler. Müsahip, Alevi toplumunda dayanışmayı pekiştirme amacı da taşır. Müsahiplik esasen Müslümanların Mekke'den Medine'ye hicretinde geliştirilen "kardeşlik" kurumunun geliştirilmiş şeklidir. Hz. Muhammed "kardeşlik" olarak Ali'yi seçmiştir.
Alevi olmayan aileden gelen Alevi olamaz. Grup dışı evliliğe izin verilmediği için Aleviler soy arılığını en iyi korumuş Türkmen topluluktur.
Alevi felsefesi insan merkezlidir. İnsan alemi temsil eder. İnsan en yüce varlıktır. İnsan gönlü Tanrı evidir, Kabe'dir. Gönül kırmak en büyük günahtır. Alevi inancının en özlü ifadesi "kendini bilen, Rabbini bilir" ilkesidir.
Aleviliği diğer inanç gruplarından ayıran bir özelliği kadına verilen değerdir. Kadm toplumda eşit ve saygın bir öğedir. Dini törene (Cem) katılır. Toplumun saydığı, olgun, yaşlı kadınlardan biri ayinde dini lider olan "dede"nin yanında oturur. Çok eşlilik yoktur. Kadın toplumsal yaşamın her alanında erkekle eşit söz hakkına sahiptir.
Alevi felsefesinde insan alemin özüdür. Özetidir. İnsan en değerli varlıktır, insan gönlü kutsaldır. İmam Caferin tanımıyla "İnsanın biçimi Allah'ın halketme, yaratma gücünü dışa vurduğu en üstün tanıklıktır. İnsan, Allah'ın kudret eli ile kaleme aldığı kitaptır. Hikmet ile bina ettiği mabeddir. Bütün kainattaki suretlerin bir araya getirilişitir." Dolayısıyla "kendini bilen, Rabbini bilir."
Alevi "ahlakı"nin temeli Kur'an'saldır. Malın, neslin, canın korunması esastır. "Eline, beline, diline" sahip olmak öz deyişiyle özetlenen Alevi ahlakı "düşkünlük" kurumunu yaratmıştır. "Düşkünlük" genel anlamıyla bir hukuk anlayışıdır. Alevilikte suçlular Cem ayininde toplumca yargılanırlar. Cezalar halini. düzeltmeye zorlayıcı niteliktedir.. Namus konusu dışında Alüm cezası enderdir. Bir Alevinin "düşkün" ilan edilmesi, onun ahlakını düzeltinceye kadar, toplumca dışlanması demektir.
Bu:
süreli olarak selamın, alış verişin, ziyaretin kesilmesi olabileceği gibi, toplum dışına sürgün de olabilir. Bazı durumlarda para cezasıyla yetinilebilir. En büyük suçlar insan öldürmek, zina ve yoldan çıkmaktır. Kul hakkı mutlaka tazmin ettirilir.
Alevilikte "takiyye," gizlilik esastır, inancını gizleme asırlarca tehdit ve zulüm altında, azınlık olarak yaşamış olmanın geliştirdiği bir anlayıştır. Günümüzde "gizlilik" kalkmıştır.
Alevilerde bir de "tevella", "teberra" anlayışı mevcuttur. Tevella, Ehl-i Beyti sevenleri, Aleviliğe yardımcı olanları sevip sayma, "teberra" ise bunun aksidir. Hilafet çekişmesinde Ali'nin hakkını yediklerine inanılan Ömer, Ebubekir, Osman, Muaviye, İmam Hüseyini kerbelada işkenceyle katleden Yezid "teberra" edilirler.
Aleviler için Türklerin milli enstrümanı olan "bağlama" kutsaldır. Müzik -halk müziği- Alevi yaşamının, "bağlama" dini törenlerin vazgeçilmez parçalarıdır. Bağlamasız cem yapılamaz. Öyle ki bağlama Alevi için "telli Kur'an"dır. Bağlama Alevilerin Türklüklerinin de bir kanıtıdır.
Bazı araştırmacılar "bağlamayı" bir Anadolu Hitit enstrümanı olarak göstermeye çalışırlar. Oysa bağlama Türklerin Orta Asya'dan getirdikleri milli bir sazdır. Bugün; Kırgızların, Özbeklerin, Kazakların, Doğu Türkistanlıların elinden düşmeyen sazın Orta-Asya menşeini inkar edebilmek için, tüm bu ulusların M.Ö. 2000 yılında Anadolu'ya gelip, Hititlerden onu yapmayı ve çalmayı öğrenip sonra tekrar anayurtlarına dönmüş olmalarını hayal etmek gerekir.
Aleviliğin Temeli İslamdır
Aleviliği tanımlarken düşülen en büyük yanlışlardan biri onun İslam-Şamanizm-Hıristiyanlık-Yunan felsefesi, Zerdüştlük, Maniizm gibi inançların karışımı olduğu şeklindeki yaklaşımlardır.
Aleviliğin temeli İslamdır.
Aleviliğin 4 "kapı" kavramanın Yunan düşüncesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu kavram tamamıyla İslam tasavvufundan gelmektedir. Anadolu Aleviliği tasavvufun büyük dahisi Mevlana döneminin (13. yy.) ürünüdür. Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre çağıdır o dönem. Alevi inancını etkileyen düşüncenin en başında İslami temelli tasavvuf gelir. Sayıları 100'e varan tasavvufi tarikatların hemen hemen tamamında Hz. Muhammed'le bağlantı Ali ile kurulur. Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat, "kapıları" tasavvuf inancının çerçevesidir. Tasavvuf da merkez insan, insan-ı kamil olarak, Allah-insan birlikteliğidir.
Gerçek tasavvufun amacı, insana öngördüğü "nitelikleri" kazandırarak onu arındırıp, yüceltmek ve en önemlisi "topluma yararlı" birey haline getirmektir. İnsan-ı kamil (olgun) olarak son durak topluma dönüş ve topluma hizmettir.
Tasavvuf düşüncesinin en can alıcı noktası budur. Hıristiyan ruhbanlığında, monistik anlayışta ise toplumdan kaçış, uzaklaşma, "tecrid", izolasyon söz konusudur. Tasavvufun son merhaleye ulaşmış "olgun" insanı, "İnsan-i kamil" Alevi inancının tanımladığı insandır. Bu insanın "gönlü Allah'ta eli topluma hizmettedir."
Dolayısıyla Alevi inancında ne Yunan felsefesine ne de Hıristiyanlığa "özgü" düşünce izi yoktur.
Aleviliğin temel ahlak düsturu olan "eline, beline, diline sahip olma" ilkesinin Türkmenler aracılığıyla Maniizm'den alındığını düşünenler mevcuttur. Bu düstur her şeyden önce daha önce de değinildiği gibi Kur'an ahlakının temellerindendir. Ancak daha ötesi, "eline, diline" hakim ol ibaresi Hz. Ali'nin kendi eseri olan Nahcul Balağa'da sayısız kez tekrarlanır. Oğullarına yazdığı vasiyette en önemli ahlak kuralı olarak öğütlenir. Irza, namusa verilen önem Hz. Ali'nin eserlerinde açıktır. El, dil, namus ilkeleri aynı kelimelerle Hz. Muhammed'in hadislerinde de yer alır. Gerçek bu kadar açıkken, "El, dil, bel" kavramları Aleviliğin ortaya çıkmadığı dönemden başlayarak ve 1300 yıl önce İslam'da Ali tarafından dile getirilmişken bu düsturu Maniizm'den aktarma olarak kabul etmek Aleviliği evrenselleştirmek adına bir özentiden başka bir şey olarak düşünülemez.
Kaldı ki, Alevilik gibi kapsamlı, felsefi bir inancı tek bir ilke ile açıklamak mümkün değildir.
Alevilikteki dünya ahiret kardeşliği anlamındaki müsahiplik kurumu da 1353 yıl önce, Müslümanların 622'de Mekke'ye hicretleri (göç) sonucu, insanlık tarihinde bir "reform" olarak değerlendirilmesi gereken "kardeş tutma" kurumunun yeni bir düzenlemesidir. Her Medineli (ensar) bir Mekkeli göçmeni (muhacir) malında, inancında kardeş edinerek eşleşmiştir. Hz. Muhammed'in seçtiği "kardeşliği" ise amcasının oğlu, damadı Hz. Ali olmuştur.
Hıristiyanlık'taki Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesi ile Allah, Muhammed, Ali birlemesi farklı inançlardır. Hıristiyanlığın "teslis" inancında Hz. İsa Allah-oğul ve Ruhu-l Kudüs'tür. Üç nitelik tek kişide toplanmıştır. Alevi "birlemesi"nde ise Tanrısal niteliklerin tek kişide toplanması; Allah Hz. Muhammed, Ali özdeşleştirmesi söz konusudur.
Gerçekte amaç Ali'yi örnek bir insan, bilge bir kişi, ulu bir önder olarak yüceltmek, simgeleştirmektir. Ali'yi tanrılaştırmak değil Tanrı'sallaştırmaktır.
Hıristiyanlık'taki "şarabın" taşıdığı anlam ile Alevilerin içkisi "dolu" arasında da benzeşme yoktur. Hıristiyanlıkta "şarap"la vaftiz insanı ilk günahından arındırma aracıdır. Cem ayinlerinde sunulan "dolu" ise simge, hatta kutsal ruhlara "kurban", "saçı" şeklindeki şaman inancının devamıdır. Bu gelenek araştırmacıların Alevilerin Türkmenliğini kanıtlamak üzere kullandıkları bir delildir.
Alevi cemlerinde uyandırılan "çerağ", "delil" de aynen şamanlıktan geçmedir. Zerdüştlükle açıklanamaz. Zerdüşt inancında "ateş" kutsaldır. Ancak ateş pek çok dinde kutsaldır. Zerdüştlüğün en güçlü temellerinden hiçbir ilke Alevilikte mevcut değildir. Zerdüştlük Aleviliği etkilemiş olsa her şeyden önce temel ilkeleriyle yansırdı.
Alevilikte doğu mistisizminin bir etkisi olarak "tenasüh"ü (ruh göçü) gösterenler olur. Bu da yanlıştır. Hint inancının ürünü olan "tenasüh"te, insan bitki, hayvan kimliğine bürünür ve de "ahiret" inancı yer almaz. Alevi destanlarında, hikayelerde, menkıbelerde ermiş kişiler don (şekil) değiştirir. Hacı Bektaş güvercin olarak gelir. Geyikli baba avcıdan kurtulur. Bu anlayışla "tenasüh" ün ilgisi yoktur.
Ayrıca bazı dönemlerde, bazı gruplar Hz. Ali'yi Tanrı'laştırmışlardır. Ancak burada söz konusu olan hulul, Allah'ın Hz. Ali cismine girmesi değildir. Bu bir "tecelli" yorumudur. Allah Ali olup yürümüş, konuşmuş, vuruşmuş, yemiş, içmiş değildir. Aslında Ali bilgeliğiyle, adaletiyle, hizmetiyle, insanlığıyla Tanrı'sallaşmıştır. Daha doğru bir kelimeyle Aleviler Ali'yi "Tanrı'sallaştırmışlardır."
Alevilikteki "mehdi" inancı da Hıristiyanlık etkisi olarak gösterilmek istenir. Mehdinin kaybolması İsa'nın göğe çekilmesine benzetilir. Oysa Alevi inancında 12. imam olan Mehdi küçük yaşta kaybolmuştur, ölmemiştir. Bir gün dönüp Alevileri kurtaracak, zulme son verecektir. Esasen "mehdi" inancı, çok acı çekmiş, kıyıma uğramış insanların kurtuluş umudunun bir simgesi olarak gelişmiştir. Mehdi inancı Alevilere yaşama gücü veren, yaşamak için bir neden olan "umut"tur. Aleviler asırlarca bu umutla ayakta durabilmiştir. Alevilikteki mehdi
inancı, İsa'nın göğe çekilmesi olayının ifade ettiği anlamın çok ötesinde ve çok boyutludur.
Aleviliği etkileyen akımlardan biri olarak "Hurufilik" gösterilir. Hurufilik seslere, harflere önem veren, kurucusu Fazlullah'ı mehdi, peygamber olarak tanıyan İran kökenli bir akımdır. Alevilikte insanı öne çıkaran, kutsayan inanç Hurufilikten çok önce de vardır ve felsefi bir derinliğe sahiptir. Alevilikte insan sevgisi saygısını temellendirenler; "bir ben vardır bende benden içeri" diyen şairler, kendini bilen, Rabbini bilir felsefesinin kurucusu Hz. Ali, Hacı Bektaş Veliler, Mevlanalar, Yeseviler, Yunus Emreler, Suhruverdilerdir.
Ayrıca Aleviliğe etki olarak gösterilen öğelerin hiçbiri esasla ilgili değildir. Hz. Peygamber "din ahlaktır, edeptir." demiştir. AHLAK VE EDEP OLARAK ALEVİLİK KATIKSIZ BİR İSLAMDIR. TÖRE VE KÜLTÜR OLARAK İSE TÜRKMENDİR.